19 Haz 2008

Kendim için yaptığım bir fincan kahve eşliğinde...


Yaşam ilerlerken büyük bir hızla yaşadığımız anı ya da o anda neler keybedip kazandığımızı algılayabiliyor muyuz acaba çok merak ettim.....''hayat çok kısa ve yarın ne olacağı belli değil;küslüklerle,dargınlıklarla bir daha ele geçmeyecek zamanı harcamak neden''.Harcadığımız sadece insan duyguları değil halbu ki,olaylar içinde kaybolduğumuz an kendimizi de harcamış oluyoruz değil mi?
Koşmaktan yorulmak;dur demekten korkmak;hayır kelimesini yok sayarmışçasına sırf incinmesin mantığıyla,bizi üzen fakat yine de evet dediğimiz olaylar yaratmaktır hayatımızı zorlaştırmak.Bugün yapmak isteyipte yapamadıklarımızdır,mesela dondurma yemek isteyip yemememiz ya da şu işi yapayım deyip yapmadığımızdır.Amann bunlar ufak şeyler deyip kenara attığımızdır.Kendimiz için yaşamayışımızdır.Binbir türlü soru işaretinin akıl kapımızı çalışıdır hayatın zorluğu ve kapıyı açtığımız an buyur edilmeden içeri girip köşeye kurulmasıdır yüzsüzce.Biz düşünürken kendisinin sadece çözümlenmeyi beklemesidir,sorumsuzluğudur,yanlız kalmışlığıdır beynimizin.
Sorumluluk almaktır olur olmadık.Yükü taşımaktır zorluk.Alışveriş sorumluluğu,yemek sorumluluğu,çocuk sorumluluğu,eğitim sorumluluğu,öğrenci olmanın sorumluluğu ve hatta ta bebekken dahi yürümeyi öğrenme ve ayakta durabilme sorumluluğu vardır hayatımızda.Bunu hiç düşünmemiştim.Bakıldığında ne çok sorumluluk varmış irili ufaklı.
İnsan olmak zor,yükünü kaldırmak zor;bunlar arasında kendim için bu gün bunu yaptım demek daha da zor.
Düşünüyorum dün kendim için ne yaptım?
Kendim için sadece bir demlik çay demlemişim net olarak ve onun da hepsini içmemişim....

16 Haz 2008

Ben küçük bir çocuktum


Ben küçük bir çocuktum
Hani şu minicik eteği giydirilen ve altından gözüken beyaz minik bezimin sevimli olduğu düşünülen.
Ben küçük bir çocuktum
Hani şu şirinlik abidesi olma yolunda gülücükler atan,binbir surata bürünen ve bazen zırıl zırıl ağlayan,susturulamayan.
Ben küçük bir çocuktum
içimi dışımda yaşayan,ağzımda laf durmayan,patır patır dökülen,saçları iki yandan toplanan ama çoğu zaman taratmayan
Ben küçük bir çocuktum
Üç tekerlekliden bile düşmeyi beceren ama yılmadan iki tekerlekliye ulaşan,yine de yollarda düşüp kalkan,bacağı yara,kolu sıyrık
Ben küçük bir çocuktum
Dünyanın farkında olmayan,pembe bulutlardan oluşan,bir gök yumağındayım sanan
Ve ben bir küçük çocuktum
Hayalimde sınır tanımayan,yaramaz,inatçı ama her haliyle saf,temiz bir insan...

(Öykü Atölyesi'nin Fotoğrafın Dili çalışması için yazılmıştır.)

7 Haz 2008

Parça ile beraber okursanız çok hoş gelecektir kulağınıza

Umutsuz olduğu bir anda sevmek ister her insan
Birazcık şanslıysan neden olmasın.
''Bazen öyle çıkmaza girmiştir ki hayatımıza giren sorunlar,çıkış yolu arasanda bulamazsın ve tutunacak,o an seni saracak bir beden ararsın''
Kendinden emin değilsen sevme
Bensiz mutluysan hep öyle kal.
''sadece o an ki yanlızlıksa gidermek istediğin ve yarına doğan günde ihtiyacın kalmadığını anlayıp iteceksen bir kenara bekle ve bunu yanlız atlat''
Eğer hergece yattığında büyülü düşler sana
Benden bahsediyorsa
''günü atlatıp,geceye döndüğünde yine de aklındaysam,sağa sola her dönüşünde savurmak istediğin ben'i savuramıyorsan ve aslında savurmak istemediğinide anlamışsan...''
Hemen tatlı uykundan uyan
Çünkü ben hiç uyuyamam seni düşündüğüm zaman
''Geri kazanmak için adım at,seni kaybetme tehlikesinde olursam bir gün,attığın bir adımdan yola çıkarak sana koşacağımdan emin ol''
Ben ki sevmekten hiç usanmam...
''Eksin ve artınla seni kabul ettim,ben bu defa gerçekten sevdim''

Bugün bilmem neden çok duygusala bağlamış durumdayım kendimi.Aslında güne uykulu bir başlangıç yaptım,gece geç yatışımdan dolayı ve günün ilerleyen kısmında da uykulu halim uykumu alamamış olmamdan dolayı devam etti.Blogumun başına oturdum ve hep yazasım geldi.Yazdıkça da bunlar çıktı.Hoşuma da gitmedi değil aslında bu orta şekerli duygulu ve uykulu halim:)
Herkese iyi haftasonları diliyorum.

Sonu yazılmamış bir kitap,yarım kalmış bir hayat...

(Bu yazı Öykü Atölyesi/Fotoğrafın Dili çalışması için yazılmıştır)

Önü vardı bu yaşamsal kitabının fakat arkası olmayacaktı belki.
Çocukluğu eğlenceli,gençliğe geçişi sancılı ve evlenme zamanı geldiğinde olabildiğine inatçı yüreği ile adımlarını atıyordu yavaş yavaş.İnatçılığına rağmen evlendi hem de deli gibi sevdiği bir adamla birleştirdi hayatını.Çocukları oldu,derken çocuklarının çocukları.Sandı ki kendi çocukluğu gibi yaşanacaktı bir sonraki nesilin çocuklukları,sandı ki gençlikleri kendinin ki kadar parlak geçecekti,temiz kalacaktı.Sorunlar başladı ard arda,tahmin etmedikleri yaşanmaya başladı.Yıprandı,yıpratıldı.En sevdiğinin ölümüyle yanlız kaldı yaşlılığının safhalarında.Dayanak aradı bulamadı,büyüttükleri zaten çoktan kapıyı kapatmıştı aralık bırakmadan.
Son karesini hatırlıyorum,hiç silinmedi ki hafızamdan.Soluk taş merdivenler,merdivenler üzerinde elinde sigarası oturuyordu.Beyaz saçları tülbentinden görünüyordu ve yüzünde ki çizgiler hayatındaki gelgitleri yansıtıyordu.Herşeyi gitmişti ve elinde kalan son şey torununa ait beyaz gelinlikli bir bebekti.Merdivenlerine düşürdüğü bu bebeği almadan yoluna devam etti.
Şimdi nerede,ne durumda,hayatta mı yoksa değil mi bihaberim.O'na ait elimde,her gördüğümde lanet okuduğum 2 çocuk ve hiç birşeyden haberi olmayan sevimli 3 küçük torun kaldı.Bir de cevabı olmayan bir poşet soru işaretleri...

6 Haz 2008

Kelime Oyunları/Fısıltı-Fısıldamak

Benden uzaklaşırken fısıltılarla konuşuyorlardı ve ben o ruh halinde birşey anlamıyordum.Tek bildiğim artık nedenimin kalmadığı ve tek bildiğim yeni bir neden olamayacağıydı.Hala ne olup bittiğinin farkında değilmişim gibi öylece oturuyordum.Sakinleştiricinin etkisi olsa gerek.Sırtımı soğuk duvara dayamış,birşey yokmuş gibi davranıyor adeta olan şeye sırtımı dönüyordum yok sayarcasına ve aslında olduğunu bildiğim halde.Çelişki...Bunu da biliyordum hatta bunun ilerisinde artık dengesizce düşündüğümü de.Ama çıkmazında olduğum yol beni sadece buna çıkarıyordu.Rotamı çizmiş,bana;beni yavaşça kaybetmemi fısıldıyordu.
Kimsenin bişey söylemediği zaman diliminde ve cevap alamadığım bir hastane koridorunda beklerken,düşünüp düşünmemek arasında gelgit yaşadığım,umut edip etmemek arasında bocaladığım ve bekleyişin verdiği acıdan isyan etme noktasına geldiğim bir anda,söylediği tek kelime noktaladı herşeyi.
Ve ben beni kaybettim;o an O'nu kaybettiğim gibi...

4 Haz 2008

Mail kutuma gelen bir mailden yola çıkıp içimi dökmeme müsaade var mı?

Geçenlerde arkadaşımdan bana gelen bir mail duygularıma tercüman olmuş gibi gerçekten,hemen paylaşıyorum;

''Bu zamana kadar bana zincir e-posta gönderen tüm dost ve arkadaşlarıma teşekkürü bir borç bilirim;

· Sayelerinde tuvalet temizlemekte kullanıldığı öğrendiğim kolayı içemez oldum.

· Aids virüsü taşıyan iğneler kıçıma batar korkusuyla sinemaya gidemez oldum.

· Deodorantlar kanser yapıyor diye sayelerinde artık bir domuz gibi kokmaya başladım.

· Telefon hattımı kullanıp bana borç takarlar korkusuyla telefonlara da cevap vermiyorum.

· İçinden fare ya da fare zehiri çıkar diye hiçbir kutu içeceği içmiyorum.

· Çok sevdiğim içkime ilaç koyup beni uyuturlar, organlarımı çalarlar ve buz dolu bir küvetin içinde uyanırım diye bana yaklaşanları da tersliyorum.

· Mail listesine katılırsam alacağım söylenen para, bilgisayar, cep telefonu ya da gezileri beklemekten de evden dışarı çıkamaz oldum.

· Tuz Gölü'ne Konya'nın katkılarından dolayı yemeklerim tuzsuz tatsız.

· Msn paralı olacak; Adam yeşerecek mi,sararacak mı beklemekten de gına geldi.

· Excel hala ne zaman emekli olacağımızı da bildirmedi.

· Bir maili forward etmedim, başıma ne belalar gelecek diye korkuyla beklemekten ruh sağlığımı da kaybettim.

· Multipl skleroz olunuyormuş diye diyet ürünleri düşmanıma bile tavsiye etmiyorum.

· Yerli malı kullanacağım derken marketlerde barkodu 869 ile başlayan ürünleri aramaktan da gözlerimin biraz daha bozulduğunu fark ettim.

Sevgili dost ve arkadaşlarımdan gelen;

“lütfen okuyunuz”, “çok önemli”, “aman virüse dikkat”, “bilmem kim para dağıtıyor”, “en az beş kişiye yolla”, “inanmadım ama doğruymuş”, “kişiliğini test et”, “tıkla para yolla, tıkla yardım et”, “bilmem kim seni gözetliyor”, “bilmem kime mail at, haddini bildir”, “onu yeme bunu ye” şeklinde başlayan kerameti kendinden menkul, nev'i şahsına münhasır bu mailler sayesinde hep beraber “kafayı çizme”ye ne kadar yakın olduğumuzu da müşahade etmiş oldum.



ÖNEMLİ NOT :

ŞİMDİ: Eğer bu maili 60 saniye içinde 1200 kişiye göndermezsen;
Bilesin ki bir kuş sabah akşam kafana sıçacak ve hayatı sana dar edecektir.
Bir Dost...''

Gerçekten birbirinden absürt mailler geliyor bazen kutularımıza,aslına bakarsanız çoğunu okumadan silmiyor da değilim.Şu slaytları kaçırmıyorum ya da benzeri iletileri ama özellikle şu yaygın virüs uyarıları,msn paralı olacak hikayesi ki aylardır aynı mail dönüp duruyor mail kutularında:)Filistin'le,coco cola ile bilmemneyle,şunla bunla olan mailleri sevmiyorum.Bana arkadaşlarımdan,arkadaşlarıma arkadaşlarından ve o arkadaşlara kendi çevrelerinden yayılan bu maillerin ilk kalemini çok merak ediyorum,büyük başarı diyerekte onu kutlayacak bir mail atmak istiyorum:)

Hele dün aldığım bir mail var,Filistin'den bahsediyor.Gerçekten zalimce,insanlık dışı yapılanlar.üzülmüyormüyor muyum?Tv de,gazetede gördüğümde içim acımayır mu?Her katlediliş sonrası insanlıktan nasibini almamış bu insan görünümlü farklı yaratıklara lanet etmiyor muyum?Ama kendi ülkemde ki terör için kat kat daha fazla acı yaşıyorum,benim ülkemde ki vahşeti,katliamları,cinayetleri,saklı siyasi olayları,dağlardaki katliamları bitirelim hele,hele bir önüne geçelim,ondan sonra yapabiliyorsak başkaları içinde bişeyler yapalım.
Her önemli bir olayda,sık sık saçma magazinsel haberlerle,ottan b.ktan isimlerle gündemin değiştirildiği Türkiye'de,bari bizim önceliklerimiz değişmesin diyorum,yanlışım varsa affola...

Ayrıca bana mail atan arkadaşlarıma,msn listeme;sözüm size değil,bu saçmalıkları çıkartan birinci kişilere.

1 Haz 2008

Kelime Oyunları/Kahve


Geliyor...
Geçtiğimiz sene bu ayda tanıştığım,sıcak yüzlü,sempatik kadın bugün geliyor.
''Sen sitedekinden farklısın,ben şöyleyim,bu böyle'' diye cümleler konuştuğum,üç kafadar Ankara'nın işlek caddelerinden birinde çıktığımız cafenin ikinci katında ve elimizde şimdi ismini hatırlamadığım,soğuk kahveler diye adlandıracağım içeceklerle dilek dileyerek şerefe yaptığım ve hatta öncesinde oturduğumuz flamingo pastanesinde,bir kahve falıyla ona biraz daha yaklaştığım kadın,belki de bugün hiç uzaklaşmamacasına geliyor.

1 seneye yakın görmedik birbirimizi,hala o ilk görüşmeyle duruyor yüzlerimiz.Tabii yılbaşı,doğumgünü fotolarını ve saç rengimi gösterişlerimi saymazsak...Binbir şekilde hediye gönderdik onca mesafeye ve çoğu zaman süprizlerle olan bu paketlerden coşkuya kapıldım...Geceleri sabahladım,geceleri güldüm,geceleri ağladım kimi zaman ve hep hissettim varlığını...

Şimdi aynı havayı soluyacağımız belki yarım günde yanına varacağımız bir dilime geliyor ve biliyorum yine ilk buluşmamız aynı şehirde,belki aynı yerde ve bir kahve eşliğinde olacak.Bu kez daha sıcak,bu kez daha duygusal,bu kez daha komik ve bu kez biz'i daha net ortaya koyabileceğimiz bir günle başlayacağız ve kahve kokusunu çektiğimiz her an bu başlangıcın keyfine daha çok varacağız.

Geliyor...Pembe montuyla anımsadığım,güzel gülüşlü ve ilk kez göreceğim bir minik fok ile sempatik kadın bugün geliyor.