28 Ağu 2008

Alışmamaya alışma sanatı

Her gün aynı sokaktan geçmeyi tek yol bulmak,başka yolları akıl sınırlarında dolaştırmamak gibi birşey alışkanlık.Özellikle ikili hayatların çelişkisini yaratan,üzen,sorulara boğan bir bilinmeyenli denklem.Hep isteriz ki birşeyler ilk halini korusun,ilklerde davrandığı gibi davransın yaşamımız bize,aynı hoşgörüyü,aynı düşünceli hali,nazikliği göstersin hep.Oysa zamanın ve şartların değiştiğini,büyüdüğümüzü ve olaylarımızın da bizimle beraber büyüdüğünü hesaba katmayız hiç.Bir de oturur kara kara düşünürüz,''neden böyle?'' diye..Oysa o kadar doğaldır ki artık neden dediğimiz,kuşkulandığımız,kafaya taktığımız o ufacık noktalar,boşyere ömrümüzün kalan zamanından çaldığımızı bilmez,dövünür dururuz.
Özel şeyleri özel yapan ilk halleri olduğunu savunuyorum artık,aynı yemeği defalarca yediğinde aldığın mutluluk nasıl aynı olmuyorsa,ilk yediğinde aldığın mutlulukta sonrakilerden kat kat farklı oluyor.İşte hepsi bu...

Şu bizi yıpratan,sinir bozan duygusal alışkanlıkları rafa kaldırmanın vakti geldi artık;diyorum ki bu yazı ile bişeylerin farkında olalım,zaman geçiyor ve her kalan dakikada aradığımız mutluluğu kendimiz yaratalım.Ve yolun başındakiler;alışkanlığa alışmamaya alışın henüz başındayken,daha sonra vazgeçme kararı alana kadar ki süreç engebeli oluyor.
Sevgiler...

(Öykü Atölyesi'nin kelime oyunları için yazılmıştır).

26 Ağu 2008

Canan Tan/Yüreğim Seni Çok Sevdi


Sevdiğin müddetçe
ve sevebildiğin kadar,
sevdiğine herşeyini verdiğin müddetçe
ve verebildiğin kadar gençsin
demiş Nazım Hikmet.
Yine son sayfasında şaşırdığım ama bu defa mutlu bir şaşırma yaşadığım,''vay be!'' dedirten fevkalade bir son olmuş romanın bitirilişi...Baştan sona anlatmak istemiyorum kitabın içindekileri.Okumayan varsa bunun keyfini yaşasın,olaylar karşısında şaşırsın,üzülsün,düşünsün sonrasını istiyorum.Kitaptan birkaç yer var seçtiğim ve paylaşmak istediğim;

''....İçimden geçenlere gülüyorum.Çocuk doğurmak için,öncelikle evlenmek gerek.Evlilik kavramı ise,öylesine uzak ki bana...Gördüğüm bir filmdeki replikler düşüyor aklıma:
''Neden evli değilsin?''
''Önceleri evlenmek için çok gençtim.Sonra da hiç vaktim olmadı.Geçen yıl,on dakikalık bir fırsat geçti elime.Onda da saati kurmayı unutmuş,uyuya kalmışım!''

Gerçekten mükemmel bir cevap bu,üstü kapalı düşüncelere ışık tutan ve zekice...Ve kitaptan bu sözler hoşuma gitti bir de,Mark Twain'in sözleriymiş ve sırayla yazılmış;

''İmkansız olduğunu bilmiyorlardı,bu yüzden başardılar''
''Kitap okumayı bilmeyen kimsenin,okuma bilmeyene karşı hiçbir üstünlüğü yoktur''
''Doğru pabucunu giymeden,yalan dünyayı dolaşır''
''Her zaman doğruyu söyle;ne dediğini hatırlamak zorunda kalmazsın''

Kendimi Aslı ile duygusal yönden bağdaştıramadığım,davranışlarına kızdığım,acaba böyle aşklar yaşanıyor mu dediğim,her yönden azmi alkışladığım kitabın işte son satırları...

''bir adım kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet
Beni affet
Kaybetmek için erken,sevmek için çok geç...''

Eğer kitabı okuduysanız ya da okursanız bu son dizelerin tüm kitabın ana fikrine eşit olduğunu da anlarsınız.Keyifli bir yaşamdı benim için,bakalım sırada ki kitabım bende nasıl etkiler yaratacak.

24 Ağu 2008

Bir lambadan yola çıkıp yazdığım bir kaç satır...

Sıkıldım kitap okumaktan
Ya da kendimi o dünyaya veremeyişimden kaynaklı sıkılganlığım...
Günlerdir uzak durduğum düşünecelere karşı olan sorgulamalarım var yanımda
Ve ben aslında düşünmeyi istemiyorum.
Antrenin ışığını yaktım kalkıp
Karanlıktan korktuğumdan değil de bu defa
Düşündüklerime ışık yakmak istememden kaynaklı
Şimdi daha rahatım
Antrede ki ışık beyaz
Ve ona bakan ben karanlıkta sadece beyaz bir noktayım.

(Öykü Atölyesi fotoğrafın dili çalışması için yazılmıştır).

21 Ağu 2008

Blog Oyunu/Taklitçilik

Blog arkadaşım Gökkuşağı'nın Rengi davet edildiği blog oyununun konusu olan taklitçiliği bana paslamış.Kendi kelimerimle şöyle yazmak istedim;

Taklitçilik üretememek,kendine özgü nitelikler sağlayamamak ya da var olanlardan haz duymayıp başkalarından almaya çalışmak,pasiflik,özgüvensizlik ve hatta bir kişilik bozukluğu taklitçilik...
Benim diyememek,arka planda durmuşluğu kapatmaya çalışmak ve ön plana çıkışı yapaylıkla özdeşleştirmek...
....
Ve sonuç olarak;
Kişi kendi özellikleriyle meydan okuyabilmeli herşeye,orjinalliğiyle,kendine has duruşuyla buradayım demeli,yürümeli,hep ileriye gitmeli.
Çok teşekkür ediyorum yazmama vesile olduğun için.Bende bu konuyu Mutlu ve Umutlu'ma ve Kurudamlalar'a paslıyorum,kolay gelsin.

20 Ağu 2008

Sobe/Olmazsa Olmazlarım

Sevgili kurudamlalar beni sobelemiş,biraz geç kalmış olsamda ''olmazsa olmazlarım'' içerikli yazımı yazıyorum;

*Şöyle bir yaşamıma baktım da,hep yanımda olsun,onsuz olmaz dediğim tek birşey çıktı karşıma,oğlum...Benim olmazsa olmazım,onsuz yapamayacağım,belki bu kadar mutlu kalmamın en belirgin sebebi kendisi.Olmazsa olmazlarıma o'nun gülüşünü,ağlamasını,kucağımda uyuya kalmasını,kokusunu da ekleyebilirim...
*Bir diğeri inatçılığım,kararlılığım,dik başlılığım,hatalarım,doğrularım,seçimlerim,mutlu oluşum,huzursuzluğum...Şu ana dek Aylin'i Aylin yapmış/yapan herşey olmazsa olmazım.
*Biraz daha nesnelere dönersem eğer,her gittiğim yolculukta kıyafetlerime göre çantamda yerini alan ojelerim,kıyafetlerimi tamamlayan tonlarda çantalarım ve yine aynı tamamlama görevine nail olan kolyelerim...

Kısa kısa aklıma ilk gelenler bunlar oldu değer derecesine göre.Teşekkür ediyorum yazıyı yazmama neden olduğun için,bende Gökkuşağının Rengi'ni ve Muhabbet Çiçeği'ni sobeleyeyim,eminim yazacakları ''olmazsa olmaz''ları vardır.


19 Ağu 2008

Canan Tan/Piraye


Piraye...
Çarpık duyguların ve çarpık ilişkilerin yansıması,gel-gitlerin yaşandığı ve kısır döngüye döndüğü bir yol...İçinden çıkamadığım,kitabı iki günde bitirmemi sağlayan bir duygu yoğunluğu...Asiliğinde,karşı duruşunda özdeşleştiğim;fikrime eşit,hayal dünyama paralel bir kitapmış Piraye...
Diyarbakır'dan hoşlanmama,Diyarbakır'dan uzaklaşmama;törelere,geleneğe,göreneğe olan görüşlerimi desteklercesine cümlelerin içinde bulduğum kendimi ve gözlerimin dolu dolu olduğu son sayfalarında...Beklenmedik sona giden büyüleyici bir kitap Piraye...

Okumayan herkese,ısrarla tavsiye ettiğim ve iyi ki dedirteceğine inandığım bir kitap Piraye...

11 Ağu 2008

Marla...

......Belki de sınırlarını zorluyordu Marla'nın ve belki de artık taşmak üzere olan bir nehri andırıyordu yüzü.Acaba farkındamıydı yoksa farkında olmadan mı yapıyordu birşeyleri bilmiyordu.Düşünüyordu ama düşünmekten de sıkılmıştı artık.Huzur istiyordu ve koca bir sessizliğin çökmesini hayatına ki sessizliği de pek sevmezdi aslında.Ellerini cebine sokmuş yürüyordu,soğuktu,hafif hafif esiyordu rüzgar...Marla'nın içi üşüyordu.Karşıdan gelen arabaların ışıkları gözlerini rahatsız etmiyor muydu?Kornalar başını şişirmiyor muydu?Bu yoğunluk,kendi yoğunluğuna karışınca ağır gelmiyor muydu?
....
En son pencereden baktığımda evine dönmüştü,kapıyı açtı ve istediği sessizliğin evde bekleme ihtimali ile adımını attı kapısından,arkasına bile bakmadı...

6 Ağu 2008

Çilek tadında bir kış sabahı...

Çilek tadında bir kış sabahına uyanmak istedim bugün aslında,sıcacık yatağımdan çıkmamak için bir sağa bir sola döndüğüm ama minik erkeğim için eninde sonunda çıkmak zorunda kaldığım,sıcak bir çay aldığım ve soğukta üşümenin tadıyla çayımdan yudumladığım...Çilek tadında bir kış sabahına uyanmak istedim bugün aslında,pencereden baktığımda binalarda beyazlık görmek,balkona çıktığımda gözlerimle daha geniş bir beyazlığa hakim olmanın keyfini yaşamak ve o beyazlık şerefine bir kaç satır yazı yazmak...Geçtiğimiz kış gibi fıtnessa,dans kursuna,oraya buraya üşüyerek koşturmak istedim bu sabah.Boğazım ağrıdığında nane limon kaynatmak ama yine de gezme işlemini rafa kaldırmamak kışa inat...Yağmuru,soğuğu hissetmek ve buğulanan cama kocaman bir gülümseme çizmek istedim,saniyeler sonra akan damlaları izlemek,izlerken hayal etmek ve hayal ederken yaşamak istedim.

4 Ağu 2008

Gerçeğe yakın güzellikte eserler...

Julian Beever,Avrupa'nın kaldırımlarına “anamorphose” tipi (belli bir açıdan bakıldığında üç boyutlu hissi veren) resimler çizmesiyle ünlü bir ressam. Bu tarzını büyük şirketlerin reklamları için de icra ederek iyi para kazanıyor ama işin sanatsal boyutunu da ihmal etmiyor.İşte Julian Beever ‘a ait eserlere birkaç örnek;


Üyesi olduğum başka bir siteden arkadaşımın açtığı forumda gördüm bu resimleri,gerçekten bu kadar emek verilip,gerçeğe yakın şeyler çıkartılmış olması bir başka değer katıyor buna emek veren kişiye.Hani yürüğümüzde gördüğümüz an gerçek sanıp yan tarafından geçmeye kalkabileceğimiz kadar gerçek denilebilir.Bu güzelliği sizinle de paylaşmak istedim,umarım beğenmişsinizdir.