5 Ara 2010

Arabesk günler :)

''O gidişin zoruma gitti bilmiyorum kavuşmamız ne zamannnnn'' :))))
Taktım bu parçaya son iki gündür.Hiç tarzım olmasa da Ahmet Şeker-Serdar Ortaç düeti çok hoşuma gitti.Facebook sayfamda da paylaştım ve bugün uyandığımdan beri kaç defa dinledim bilemiyorum.

Yoğun ve sancılı diyebileceğim bir haftadan sonra bugünü kışın gelmesiyle karşılaşamak inanılmaz mutlu etti beni.Hafta aslında pek te yoğun sayılmazdı ama ben salaş davrandığımdan işlerimi cumartesi toparlamakta zorlandım diyebilirim.Dün yapmam gereken maaş hesaplamalarım da haliyle haftaiçine sarktı,asıl yoğunluk yarın başlayacak yani...Perşembe günü yediğim bir yemekten ötürü hafif dereceli besin zehirlenmesi yaşadım.Akşam üzeri başlayan mide kramplarım cuma günü baya şiddetlendi.''Tamam ofiste kalırım ama hiçbişey yapamam'' dedim ve o günü o şekilde nazlana nazlana bitirdim.Şimdi anlatınca kolay geliyor gerçi ama yaşarken baya zordu benim için.Tek olduğumdan dolayı da ofisi bırakmak istemedim açıkçası,yoksa eve gidebilme iznim vardı.Sorumluluk bilinci böyle birşey olsa gerek :) Tamamen üzerimden atmış olmasam da şuan çok daha iyiyim.
Bugün kuaförüme gidip boyamı yaptıracağım ve sonrasında da Nunu'yla önümüzde ki hafta yapacağım Eskişehir gezisi için bikaç hediye bakacağız.Cumartesi ve pazarı Es Es'te kuzenle geçireceğim,hem keyifli hem de iş ortamından biraz da olsa uzak kalacağımdan dinlendirici olacak diye düşünüyorum.
Bunlar dışında dolu dolu diyebileceğim,her santiminden keyif aldığım rayında giden hayatımdan hoşnutum.Aslında %80 civarını işim oluşturuyor ama şikayetçi değilim.
Devammm...
Mutlu Pazarlar...

14 Kas 2010

TORİUM-SAW VII-RUH HALİM

Dün yoğun bir haftayı geride bırakırken bir yandan işleri toparlamaya çalışıyordum bir yandan da akşam gideceğim filmin merakını yaşıyordum.Mekan olarak Torium'u seçmiştik ve yeni açılan bir alışveriş merkezi olduğundan orayı keşfetmenin de merakı vardı içimde.Derken saat geldi çattı ve 7 suları buluştuk arkadaşımla Torium'da.Biraz Forum,biraz İstinye Park kokusu burnuma geldiyse de,dizaynını oldukça beğendiğim bir merkez oldu.Özellikle snowboard ve mini lunapark dediğim eğlence kısmı beni cezbetti.Sinema salonuna gelirsek,testere gibi bir filmde uykumun gelmesi koltuklarının ne denli rahat olduğunu açıklar mı bilmem:)Gerçi bu hafta olan yoğunluğun ve mesailerin de katkısı yok değil :) Testere bile pert olmuş ruh halimi canlandırmadı yani :))))))Arabadan inerken arkadaşımı ne öpmüşüm ne de suratına bakmışım!Bunu eve gelip yatağa girdiğimde farkettim ama msj atmak için bile elimi kımıldatamadım.Bugün bişeyler içelim diye buluştuğumuzda geçti durumun dialogu,o da oldukça şaşırmış bu kız neden böyle yaptı diye:)Allahtan nazımı,kaprisimi;her türlü ruh halimi itinayla çeken biri,bu akşam ki mızmızlanmalarıma rağmen yine of demedi :) Elbet birgün patlayacaktır,bakalım hangi gün :)))
Filme gelirsek,bildiğimiz testere serisi çizgisinin dışında bir atraksiyonu yok;3d dışında...Sürükleyici,keyifli,izlenesi bir film olduğunu düşünüyorum.John'a karşı sempati duyduğumu da belirtmek isterim!Seçtiği kişilerin etraflarına verdikleri zarardan ya da yapmış oldukları yanlışlardan dolayı olması belki de bende sempati uyandıran...Yani ne var canım,adam öldürüyorsa sebebi var :P Ayrıca bunu oldukça akıllıca yapıyor :) Şaka tabii ki,kısaca tavsiye edeceğim ve gerilim tutkunlarına mutlaka izleyin diyebileceğim bir film Saw VII...

10 Kas 2010

Sabahın sıradan sayılmayacak ilk qünaydını :)

''Garip denilebilecek bir rüya gördüm,bilmem sana daha önce söylemiş miydim;ne zaman olduğunu hatırlamıyorum ama birgün senin öldüğünü düşünmüştüm ve o gün inanılmaz üzülmüştüm o düşünceyle...Dün gece de rüyamda öldün,bloguna yazmışsın tuhaf bir yazı ile ve bir daha da yazmadın oraya...İşin garibi herkes var Ali,Özgür,Zerrin abla vs...gece vakti öğreniyorum ve hayat duruyor sanki benim için:/Tek tük insanların olduğu bir cadde de karanlıkta eve yürüyorum,sabah uyandığımda boynumu
çeviremiyordum,kasılmışım sanırım.Minübüste düşündüğümde bile burnum sızladı.Tuhaf oldum yani...

Gerçi ömrünün uzadığına delalet hahahaha başımdasın yani ama etkilendim işte hh,işin komik kısmı diyorum ki yanımdakilerden birine;''ya bana ben ölürsem bloguma yazarsın demişti ama ben şifresini bilmiyorum ki'' hahahahahahaha :)))

Günaydın hatuncum günaydınn :)''
08.05

Günlük rutin maillerimizin ilki günaydın ile başlıyor hep.Ya kıyafet konusu ya da günlük plan kısmı ile ilk maili doldurup,eğer hatun evdeyse tüm günü saran bir mail trafiği yaşıyoruz aramızda.Bugün sabah sabah gönderdiğim ilk mail ve maile giriş kısmım oldukça karartıcı gibi gözükse de,sonunda O'nun güleceğini biliyorum :)

Tüm şehre qünaydınn :)

7 Kas 2010

Dünya durdu ve ben etrafında döndüm

Dünyanın durduğu ve benim etrafında dönmeye başladığım günü saat 01.00 civarında kapattım dün...Taksim/Nevizade'ye gitmeyeli uzun zaman olmuş ve oldukça dinlendirici bulduğum o kalabalığa karışıp huzuru yakalamayalı da;özlemişim.

Sohbetin dibine vurduğumuz ve muzipliği tavan yaptırdığımız gece de bir olay beni tamamen kahkaya boğdu;Nevizade'den sonra bir yerde midye tava ve kokoreç atıp oradan da İstiklal'e çıkarak yürümeye başladık.Sağa sola takıla takıla devam ederken bir mağazanın camında kocaman Kıvanç Tatlıtuğ resmi gördük ve yanında 3-4 30 yaşlı kadın...Canlı gibi duran resmin yanında durup poz çektiriyorlar ve bir yandan da kahkahalarla gülüyorlardı :) Zaten fotoğraf tutkusu olan ben,''bende istiyorummm donjuan'' dedim :) Ciddi olamazsın,gayet ciddiyim dialoglarından sonra soluğu orada aldık :) Onlar çektikleri fotoğrafa bakarken bende pozumu veriyordum ve işaret parmağımı Kıvanç'ın dudaklarına koymuştum,o esnada hatunlardan bir alkış koptu :))))))))) Beni oldukça cesaretli bulmuşlar ve '' vayyyy wooowww erkek arkadaşına çektiriyor hem de '' sesleri hahahahaha :))))Kahkahayı bastıqım an o andır :) Zaten durumum iyiyken,o durumla karşılaşınca da ''işte özgür kadın'' havasına girmem zor olmadı :) Özgür havam ta ki arabaya binene kadar devam etti,üzerine espriler konuşmalar,gülmeler derken...Pat!Donjuan fotoğrafı bulanık çekmiş,bu defa da kahkaha sırası ondaydı ama ben gayet ciddiydim :) Sanki çok büyük bir hataymış gibi bir de tribe bağladım olayı,hadi gidelim tekrar çekelim diyor yok diyorum hahahaha :) Amannn ne çocukluk...

Sisten dolayı annemin ''yavaş kullansın donjuan'' sözlerine inat kısa sürede kapıda oldum :) keyifliydi çok keyifli...

3 Kas 2010

9'dan geriye saydım ve...

Tamam kabul ediyorum,normal şartlarda aklım bir karış havada ama son 24 saattir kendimdeysem ve buna rağmen çok güzel hareketlerdeysem ne var bunda :) Yani dün,aniden günüme sinema bileti düştüyse dost aracılığıyla ve bu bilet olayından ötürü ben baya baya mutlu olduysam;hatta mutluluğun ötesinde günü kapsayacak bir bulut hakim olduysa...Şimdi farkına vardım,gayet iyiyim :)

Immm ne diyordum tır yolculuğu.Fena bir fikir gibi durmuyor!Pembe ve mor karışımı enteresan çizgiler ile tasarlanmış bir dış yüzey hayal ediyorum :) Çok mu uçuk oldu bilemedim ama hayallerin sınırı yoktur (hıh) ve ayakları yere sağlam basan hayallerim var,şimdilik:)


Eğer;
"9" canli olsaydin ßile,en fazla "8" kez kaçabilirdin ölümden...Bil ki "7" düvele sultan olsan dahi yerin "6" mekan olacak sana...En fazla "5" metre kumas götürebileceksin...Kapatacaksin "4"açsanda gözünü...Bu dünya "3" günlük dünya...Azrailin yaninda "2" kat olup yalvarsanda nafile...Elbet "1" gün öleceksin...Iste o qün hersey 0'dan ßasliyacak :))))))


Biri bana sinirlendiğinde 9'dan geriye say demişti,işte saydım ama sinirli değilim:)Sadece biraz....Immm biraz...Sadece bu işte...

1 Kas 2010

Eclipse

Vampirlerle kurtları bir araya getiren,duygusallığın yine dorukta yaşandığı,Bella'ya olabildiğince şaşırdığım ve sonunun bu şekilde noktalanmasından ötürü hayal kırıklığına uğradığım bir film izledim bu akşam... Eğer devamı niteliğinde bir film daha çıkarsa muhakkak sinemada izleyeceğim ve Jacob'un esmerliğine inat hala Edward diyorum.Vampir ama romantik:)
Görsel şenlik diye nitelendirebileceğim 5-10 dakikalık savaş sahnesi dışında ise bir sahne bulamadım ben...
Diğer ikisine nazaran daha alt beğeni duyduğum ama yine de izlenmeli dediğim bir film oldu Tutulma...

31 Eki 2010

Cadılar Bayramı /2010 :)

Mailime dosttan düşen bir uyarıyla hatırladım ki,bugün Cadılar Bayramı :)

Ne hazırlığım var ne de süpürqemi bulabiliyorum!Ah ah eskiden böyle miydik ! Sene 2008 olmalı,günlerden yine Cadılar Bayramı...Gece Kazanı'nda bir gün öncesinde planlar projeler yapıldı,ertesi güne herkes kıyafetini hazırlasın ve akşam saat 20.00 de Gece Kazanı'nda olunsun diye haber salındı :) Ertesi qün sabahtan başlayan evi derleme toplama işinden sonra,net başında kıyafetler kostümler arama turları;yok efendim resimler,sarımsaklar soğanlar hahahaha :) Akşam küçük-büyük bebeleri kenara atıp Kazan'da belirtilen saatte buluşmalar...Sanki kırmızı halı serilmiş,hepimiz kostümlerimizle tek tek yürüyoruz :)))) O gece çevirdiğimiz sohbetin,keyfin tadı unutulmaz!Hatta o dönemin yılbaşında sanıyorum,harıl harıl süpürgeli cadı aramıştım süpriz amacıyla göndermek için.Bulmuştum da :) O tatlı heyecanları özlemişim,şuan hissettim.
Bugün bir hazırlığımız söz konusu değil ve Gece Kazanı dediğimiz evimiz ise çoktan mühürlendi...Yine de o günleri anmak ve Cadılar Bayramı'nı sanki kendi bayramımızmış gibi espriyle kutlamak çok hoş :)

İçinde cadı barındıran tüm Cadıların Bayramı kutlu olsun,nice keyifli cadılıklara :))))

30 Eki 2010

Twilight & New Moon

Twilight;

Aman aman diyorum başka birşey demiyorum bu film için!Edward Edward!!!Yani insanların Edward Edward diye ortalıkta dolanmalarını şimdi daha iyi anlıyorum.Mükemmel bir aşk filmi,duygular ince ince elenmiş sanki,insan içinde hissedebiliyor.Dahası bir vampire aşık olmak istiyor :) Tabii vampir Edward kıvamındaysa :) Güçlü,romantik,sahiplenici,koruyucu ımmmm yeterli sanıyorum :)
Beni en çok heyecanlandıran sahnesi,vampir Edward ve Bella'nın ilk öpüşmeleri için yakınlaşma sahnesi oldu açıkçası,inanılmaz duygu yoğunluğu yaşatan o sahne gelişiminin en özel anında ''dıırrrttt'' telefon çaldı sinir oldum :) Sebahattin Usta arayan ''...... hesap numarasını alabilir miyim ''! Neyse ki 5 dakika içinde halledilmesiyle tekrar filme dönüldü ve sahne görüldü :) Arada gelen telefon trafiği dışında bir çırpıda izlediğim ve başarılı bulduğum bir film oldu Twilight...
New Moon;

''...uyuyabilirsin,uyandığında burada olacağım...'' Sahneye uygun ve çok hoşuma giden bir cümle oldu New Moon'dan.İlk dakikalarda Edward'ın ortadan kaybolması canımı sıktıysa da ardından gelişen kurtsal durumlar beni tekrardan heyecanlandırmaya yetti.Gelişen olaylarla Edward'ın geri dönüşü,tekrar Bella ile birlikte yol alması benim için ana tema haline geldiyse de bu bir vampir filmi!Yine de duygusallığı ön planda görüyor ve aksiyon durumlarını da asla göz ardı etmediğimi belirtmek istiyorum :)
Ofis sınırlarında geçirilen bir cumartesi gününü bu iki filmle doldurmak fevkalade keyif verdi bana...Devamı olan ''Tutulma'' filmini de bugün alarak,onun keyfine de yarın varmayı planlıyorum.

Herkese güzel haftasonları...

29 Eki 2010

Bu sabah..

Bir anda başlayıp bir anda tükenen herşeye kibrit çakasım var bu sabah.Şimdi 6.kattan aşağıya inip yağmurun altında sırılsıklam olasım ve bir otobüse atlayıp olabilecek en uzak durağa kadar gidesim var.Ruhumu sarhoş edesim ve ruhumun sarhoşluğundan geçen yolcuları tek tek yakasım,küllerinden yeni bir çağ yaratasım var.
Kurgulanmış herşeyden nefret edesim ve o nefretle yarattığım umursamazlığımla tüm şehre;tüm dünyaya meydan okuyasım var.

28 Eki 2010

Akşam'dan kalıntılar...

Yağmuru tüm akşam iliklerine kadar hissetmek bu olsa gerek,hele ki şemsiyenin ters dönüp kırılması itibariyle sırılsıklam olan ben,eve girdiğimde baya sudan çıkmış balık kıvamındaydım.
Oturduğum bir cafenin camından dışarıya bakarken hem denizi hem de yağmur damlalarının yerde bıraktığı yuvarlak dalgaları izlemek rahatlatıcıydı.Hafif çalan müzik ve 50 cc lik arpa suyumla yaşadığım keyfin sonunda artık akşamı noktalayabilirim...

Huzur içimizde,içimize baktığımız an gördüğümüz gerçeklikte...Gerçeklerim huzurlu...Tüm şehir mutlu uyusun...
 

27 Eki 2010

Ofis qünlüqü (1)

Tam da şu sıralar,ben nette bakınırken izne ayrılacak olan hamiş arkadaşımda yanımda ki laptopta 'Kapan' adlı filmi izliyor.İşler mi,o kadar hızlıyım ki hepsini sildim süpürdüm :) desem de inandırıcı değil tabii ama iki sabahtır erken geldiğimden angarya gördüğüm (aslında angarya olmayan) işleri sabah telefon trafiği başlamadan toparlıyorum.Faturalar gibi durumları da anlık hallettikten sonra,araya enteresan işler girene kadar gayet relaxsım ve hatta Avea'da çalışırken savunma verdiğim Mario oyununu bile buldum oynamak için.En azından burada bilgisayarım izlenmiyor ve hatta ana bilgisayar benim! :) Savunma vermemi gerektirecek gözlem söz konusu değil yani :)
Günün enteresan olayları;
Karşıya geçmekte olan ve yol durumunu nette ki karayollarından bakmamı isteyen bir patronum var,Murat Kazanasmaz'a faceten msj attığımı ve onun da bana ciddi ciddi Maslak'tan sonra hareketli göründüğünü söylemesi ise işin bugün ki enteresan olayı seçildi.Dahası patronum ''Aylin naptın,beni trafiğin içine koydun'' dedi,sanki elimde uçak kaldırabilme gibi bir güç varmış gibi :) amannn ne yapsan yaranamıyorsun işte :)
Ve facebooktan Özge adında bir kız arkadaşıma merhaba deyip,sonrasında da sen ve Duyqu bana ortaokulda çok sinir olurdunuz ama nedenini hatırlayamadım yazmam da işin diğer boyutu :) Halbuki önce ''onca zaman oldu,nasılsın'' falan yazmam gerekirdi :)
Son olarak dışarda inanılmaz bir yağmur var,şemsiyeyi ben taşımam dediğim bir arkadaşımdan ''şemsiye taşımak zaten erkek işi'' cevabını aldım:)eheuehe şimdi yazarken bile gülüyorum,yok yahu öyle miymiş :)))

24 Eki 2010

Sinyal sesinden sonra....

Aradıqınız kişiye şuan da ulaşılamıyor,kendileri uzay boşluğunda sörf yapmakta,sinyal sesinden sonra mesajınızı bırakabilirsiniz :)
Nerden çıktı bilemiyorum şuan ama kulağıma çok hoş geldiğini söyleyebilirim.Nedense içime muzip bir çocuk saklandı aniden ve buna benzer şeyler söyleyip duruyor:)Yok yok,alkol almadım :) Sadece sıcacık bir duş,ardından sürülen kırmızı ojeler,yarına hazırlanan kıyafetler ve diş fırçalama ile konulan son nokta ile yepyeni bir haftaya hazırım!Umarım dilediğim gibi bir haftabaşı ile pazartesi tarafından karşılanır;salı-çarşamba-perşembe ve cuma günü ile iyi geçinir;cumartesi günü ile de keyifli mutlu uğurlanırım :))
Bu dilek hepimizin olsun :)

Not:Dino'nun konuyla alakası yok,sadece renqi hoşuma qitti :)


O'na dair profil...

Profilinin tamamını görüntüle
Bir iç deniz yolculuğuna çıkmış,kendi gemisinin kaptanı olmuş,turuncuyla yeşile bulanmış dünyasında;kendine dair dünyasını aktarma uğraşında,nerede durduğundan emin,sevgi dolu...bir de deli-dolu bir kadın banadair...
Hakkında;
Aklımda seneler öncesinden kalma siyah saçları,kısa kollu bir t-shirtü,makyaj yapmaya gereksinim bile duymadığı güzel bir cildi ve şirinmi şirin yüz hatlarıyla,eşinin gurur duyabileceği kadar dorukta iyi bir eş,minik fokunun seve seve birçok gençlik paylaşımında bulunabileceği mükemmel bir anne,en zor durumlarda bile enfes bir masa hazırlayabilecek kadar eli çabuk ve becerikli mutfağa sahip bir ev kadını,kendi olumsuzluklarını bir köşeye fırlatıp imdat sinyali verdiğinizde dimdik yanınızda durabilecek kadar da iyi bir dost banadair...
Bildiqim her olumsuzluğumda yanımda olabildiği,bildiğim hatalı-hatasız her durumumla beni kabul edebildiği,bildiqim kmlere inat senelerdir dostluğu 'dost' kelimesine yakışır yürütüp,hissettirebildiği...Kitap okumayı seven,değişik kültürlere meraklı,kore filmlerine şu dönem itibariyşe bağlı,ispanyolca tutkusunu hayata geçirme adımlarında,farid farjad;İlhan İrem tutkunu,akıllı mı akıllı,çabuk hastalanan ve hatta kışı burun çekerek ve boğaz ağrısına da ''hadi burnuma eşlik et'' diyerek geçiren :)iyi,sevecen çikolata tadında ßaqımlılık yapabilecek bir yüreğe sahip ''dostum ßanadair''...


Not:bir türlü tamamlayamadıqım bu yazım,karışık kumpir kıvamında bir pazar gününe kısmetmiş demek...Pazar qünümden bloguma düşen ve mutluluk kokan bu yazımın O'nu mutlu etmesini diliyorum.İyi ki var!

23 Eyl 2010

En Son Yürekler Ölür / Canan Tan

Okumaktan inanılmaz keyif aldığım,elimden bırakmak istemediğim,bir alışveriş esnasında aklımda olan başka bir kitap ismi ile raflara yöneldiğim ve sonucunda bu kitap ile kasaya gittiğim için ''iyi ki'' dediğim,Canan Tan kitaplarından oldu En Son Yürekler Ölür...

Aşk ile başlayan kitaplardan etkilenmişimdir hep.Farklı bir okuma isteği doğuruyor içimde.İnişlerinde çıkışlarında duyduğum heyecanı tarif etmek imkansız.Bu duygu yoğunluğuyla bir çırpıda bitirdiğim kitaptan hoşuma giden birkaç yeri paylaşmak istiyorum;
''Şeytan yanlızca sunar,insan isterse seçer!....'' syf.11
''Şartlar ne olursa olsun gülümseyeceksiniz!Gülümsemeye zorlayacaksınız kendinizi...'' syf.23
''...Ruha ve bedene ulaşmış kirlilikleri en iyi arıtanın ''yağmur'' olduğuna inananlardan o.'' syf.37
''Cinsiyet konusunun ise üzerinde durmaya bile değmezdi.Tamamdı,dostların cinsiyeti olabilirdi ama dostluklar cinsiyetsizdi.Önemli olan da buydu zaten.'' syf.122

Ve bir hikaye anlatılıyor kitap içerisinde Ölüdeniz'in hikayesi,ne kadar gerçek ne kadar değil bilemem ama işte kitabın baş bay ve bayan kahramanlarından Deniz ve Nehir'in tatilleri esnasında gözlemeci kadından dinledikleri ve benim bir hayli etkilendiğim Ölüdeniz hikayesi;
''Ortaçağda Suriye ve Mısır'dan kalkan gemiler Yunanistan ve Oniki Adalar'a mal taşırken buradan geçerlermiş.Gemileri için gerekli olan suyu da bu koylardan alırlarmış.Günlerden birgün,suyu biten teknelerden birinin yaşlı kaptanının genç ve yakışıklı oğlu,su almak için geldiği bugünkü Belcekız Koyu'nda,güzeller güzeli Belce Kız ile tanışır.O kadar güzeldir ki Belcekız,genç kaptan görür görmez aşık olur bu Yörük kızına.Belcekız'ın içi de bir hoş olmuştur genç kaptanı görünce.O günden sonra,koyu çepçevre saran dağların yamaçlarında,genç kaptanın gelişini özlemle bekler Yörük kızı.Genç kaptan,su alma bahanesiyle koya geldikçe sık sık buluşurlar.Bir gün,baba-oğul iki kaptan,bu koyun açıklarında fırtınaya tutulurlar.Genç kaptan,Belcekız'la buluşmalarından,bu koyun tüm özelliklerini bilir.Dağların arasında rüzgarsız kapalı bir küçük koyun daha olduğunu,oraya sığınabileceklerini söyler babasına.Ancak oğlunun gönül macerasını bilen yaşlı kaptan onun kızı görmek uğruna gemiyi parçalayabileceğini düşünerek kabul etmez.Aralarındaki tartışma öyle çetin bir kavgaya dönüşür ki,yaşlı kaptan tam kayalıklara çarpacaklarını sandıüı anda,bir kürek darbesiyle oğlunu denize atar.O an,denizin çarşaf gibi dümdüz,rüzgarsız bir koya açıldığını görür ama,iş işten geçmiştir.Tepedeki kayalıkların üzerinde sevgilisinin gelişini bekleyen Belcekız,onun öldüğünü görünce kendini kayaklardan aşağı bırakır.O günden sonra,güzeller güzeli Yörük kızının canına kıydığı koya Belcekız,genç kaptana mezar olan diğer koya da Ölüdeniz adı verilir'' syf.228

Nehir ve Deniz'in tanışmaları,yaşadıkları süreç ve evlenme dönemlerine dair birşey paylaşmak istemiyorum açıkçası bu postta.Hala okumayanlar okuma kararı alırlarsa,yaşayacakları heyecanın büyüsü bozulmasın istiyorum çünkü.Aslında aşk dışında çok önemli bir konuya daha ev sahipliği yapmış olan bu kitabın diğer penceresinden bahsetmek istiyorum daha çok.Organ nakli...Şuana kadar kaçımız bunu düşündük,kaçımız olumlu bakıyoruz ya da kaçımız islami değerler doğrultusunda eleştirel yaklaşıyoruz bilemiyorum ama bu kitapla belki de birçok insanın fikrinin değişeceği kanısında olduğumu belirtmek istiyorum.Öncelikle kendimden yola çıkarak...O an için karar verilmesi güç bu durumun,hele ki bağışlayacağımız organlar sevdiğimize (eşimiz,ailemizden biri) aitse ne denli zor,iç kanatan ve çıkmaza sokan düşünceler bulutu yaratacağını bir bir işlemiş Canan Tan ve aynı zamanda da okuyucuya hissettirebilmiş.En acı günümüzde vermek zorunda olduğumuz bu kararın içinden hangi düşünceler ile çıkılabileceği konusunda da çok önemli bir yol açmış.En acı günümüzde vermek zorunda olduğumuz diyorum çünkü kitapta öğrendiğim kadarıyla,kalp nakil işlemi için 5 saat;karaciğer 8-12,böbrekler ise 18 saat dayanabiliyormuş.Organ nakli ile ilgili bu kitaptan da alıntı yaparak daha geniş ve tek odaklı bir yazıda detay paylaşacağım.

Adım adım organ naklinin işlendiği,farklı vücutlarda nasıl reaksiyon gösterdiği -ki özellikle kalp nakli kısmı beni çok ama çok etkiledi- nakil sonrasında alıcı ve verici yakınlarının karşılaşması durumu,bir bedene yeni bir hayat sunabilmenin mutluluğu çok ama çok etkileyiciydi.
Hem organ nakline ait hem de kitap başlığını vurgulayan ve etkileyici bulduğum bir bölüm daha paylaşarak postumu noktalamak istiyorum;
''Ne zaman durur kalp?''
''Duruma göre,6 saatle 48 saat arasında değişebilir bu süre.Kişinin fizyolojik özellikleri,beyin hasarının büyüklüğü bu süreci etkileyebiliyor.Tüm organlar birer birer islas ederken kalp mekanik bir pompa gibi,bedeni yaşatıyor.''
''Yani...en son yürekler ölüyor!''
''Aynen öyle.Buradan alınacak önemli bir mesaj var.Kalbin işlevini durdurmayı sona bırakan Tanrı, 'Arada ki zaman zarfında organları kurtarın!' diyor bize.'Kurtarılan organlarla sönmeye yüz tutmuş bedenlere can verin' diyor.'' Syf.259
Sevgiler...

8 Eyl 2010

theREBOUND

Yokmuş...
Bir kadın;iki çocuğu var ve bir gün çok mutlu sandığı evliliğinde,aldatılmak gibi bir sorunla karşı karşıya kalıyor.Çocuklarını alıp başka bir şehre gidiyor ve yeni bir hayata adım atıyor.Yeni bir çevre,yeni bir iş...Çocukları için bir bakıcı gerekiyor,tam da o sırada 25 yaşlarında,düzenli ve meslek edinmesi için baskıcı bir aileye sahip,ünv.mezunu olmasına rağmen arkadaşının cafesinde çalışmaktan keyif alan bir genç erkekle karşı karşıya kalıyor.O erkek,çocuklarının bakıcılığını yapmaya başlıyor...Birkaç saat,yarım gün,bir gün derken çocuklarla müthiş bir dialog kuruyor,kendisine gelen onca iyi iş teklifini sırf kadına yardımcı olması gerektiğini düşündüğü için geri çeviriyor...Ve filmi izlerken beklenilen o yakınlaşma dialogları,bir dans ve arkası...Birden içine alıyor film bana göre izleyiciyi,duygusallığın ve aşkın doruğuna taşıyor.Yer,mekan,koşullar...'Tesadüf diye birşey var' dedirtiyor ard arda gelişen hisler ve götürdüğü yoğun ruh durumları...Derken bir gün kar yağdığında büyü bozuluyor aniden;kadın bu şekilde olmaması gerektiğini,ona uygun olmadığını,henüz 25 yaşında olduğunu vs vs...sıralıyor arka arkaya...Aradan kocaman 5 yıl geçiyor,erkek dünya turuna çıkıyor;birçok ülkeyi dolaşıyor ve bir erkek çocuk evlat ediniyor.Kadın işinde ilerliyor,kademe atlıyor.Bir gün bir restaurantta karşılaşıyorlar...O sahneden sonrası o kadar gizemli ve özeldi ki...5 senenin birşey farkettirmediği anlaşılıyor kısaca,sadece koca bir zaman geçmiş,sosyal anlamda birşeyler ilerlemiş fakat kalpte kalan duygular sadece yok yere bekletilmiş...

Sonuç itibariyle elleri birleşiyor oldukça güzel bir şekilde ama araya girmiş 5 senenin kaybını geri getiriyor mu bilmem...Aşk'ın ne yaşı;ne zamanı;ne bekletilecek kadar hapsedilmeye ihtiyacı yokmuş dedirten,konu itibari ile belki biraz sıradan ama verdiği mesajın uyandırdığı duyguyu hissettiğinizde yanınızda olanı ya da olmasını istediğinizi sıkı sıkı sarıp sarmalatacak kadar coşkulu hissettiren başarılı bir yapım olmuş.Ruhu AŞK'a açık olan herkesin izlemesini tavsiye ediyorum...


NOT:yanınızda her daim olmasını istediğiniz erkeğe/kadına sahip çıkın;gittiğinde değil de sizinle olduğunda değerini görmeye çalışın.Araya giren o saçma zamanlar o kadar fazla şey atlatıyor ki insana,telafisi olmuyor geçmiş zamanın ve di'li bir zamanda kısa da olsa yer almanın burukluğu bence hiç gitmiyor.AŞK sahip çıkıldığında güzel,caddede yanında ki kişinin dudaklarına yapışabildiğinde ve hatta buna bakan yaşlı bir çift göze,umursamaz ama içten bir gülüş atabilmek kadar güzel...O an içinden masum birşey geliyorsa ve 10 dakika sonra keşke diyeceksen;neden zamanında yapmayasın ki?

3 Eyl 2010

Son Perde

Kime neyi anlatmaya gerek var ki şuan şu dakika...
Hoyratça savrulan kelimeler bu kadar ortadayken kime neyi anlatmaya gerek var satırlarda?

Sanki bir film sahnesinin hiç karşılaşmamış gibi duran kahramanlarıyız seninle,ne rolümüz belli ne repliğimiz.Adımlayabildiğimiz kadar varız ve kendimizi ifade edebildiğimiz kadar kelimelerimiz...Sahne kapandığında olabildiğince bir suskunluk perdesi inerken dudaklarımıza,diğer sahneye geçer geçmez fütursuzca dökülüyor kelimeler günahlarımızla.Hangimizin daha çok günahı var bilemedim şimdi,hangimiz daha masum ya da hangimiz daha çok...Bir saniye hangimiz diye birşey var mıydı?Biz dediğimiz şey tekillere düştüğünden beri 'evet' vardı.Yoksa tüm sırlarımız ortaktı BİZ'im ve işlediğimiz her suçun arkasında durabilecek kadar heybetliydi görüntümüz...Ama BİZ'ken...

Şimdi madem bir film karesinin son sahnesinde son perdenin iplerini/iplerimizi çekiyoruz kendi ellerimizle ayrı karakterlerimizle;son bir defa ama son bir defa BİZ olalım...
İnat dedin ya bir repliğinde;işte tüm yaşanmışlıklara inatla...

Özetle...

Özetle;
bugün gülümsemelerim üzerimde nedeni var-yok kime ne?
Bir zaman gelmiş geçmiş;bir hikaye yaşanmış bitmiş,giden seçimini yapmış ve gitmiş...Şimdi kalan...Kalan sahalar kimin?

O çok sevdiğim pembe,kardanadamlı,kışı anımsatan ve belki de kışın gelmesi için yoğun enerji yükleyen kupamla kahve içiyorum.Tadı eskilerden kalma,biraz özlem dolu biraz buruk ama kokusu aynı güzellikte ve beni benden alıp götürebilecek kadar derinlikte...Özlemişim...

''...uzun bir yola çıkmış ve heyecan dolu;saçlarının hafif sarı tonlarını iyice sarılaştırmış ve oldukça da zayıflamış;yine atraksiyon yaşamış ama bu defa biraz hoyrat davranmış,deli-dolu,hırçın,eskiye nazaran daha hırslanmış...
Çıktığı yoldan valizine umut yüklemişken;gittiği yerde umutları ile söz verilmişliğin ertesi güne yansımasının ve bir kaç sms yıkıntılarının tesirini yer değiştirmiş...Olabildiğince inatçı adımlarla başlangıç noktasında yerini almış...
Hala tatlıßirşurup tadında:) Biraz ama çok az daha büyütmüş içinde ki çocuğunu ve şimdi tüm gelen günlere,gecelere merhaba derken...

Veda ettiklerine biraz hüzün dolu,buğulu,sancılı bir Alohaa ! ''

''qizlenmiş yaşanmışlıklar dahi,verilen sözlerin kandırılmış utangaçlığının üstüne geçemez.''
Ve hala varsa bir yerlerde sevgi kırıntıları ya da mutluluğa dair birkaç adımlık umut...
Beklemeden atılmalı...

6 Haz 2010

Yağmur...

Pencereden baktığımda dışarı çıkma isteği uyanmamıştı içimde,ta ki kaptığım bir battaniyeyle soluğu bahçede bulunan salıncakta alana kadar.Kahve kokusuyla beraber yağmuru paylaşmak istedim bir an;bir an bahçede birkaç adım atıp yağmurda ıslanmak;bir an kulaklarımı tüm dünyaya kapatıp ruhumu yağmurun sesine açmak...
Hiç aklımda olmazken yağmurluğumu kapıp bisiklete atlamam sadece hayal gibiydi ve tek hamleyle gerçekleşti.Pedalları hızlı hızlı çeviriken tüm şehrin güneşini beni kucaklayan yağmurla geride bıraktığımı düşünmek ve bir de tüm olumsuzlukları atmak birer birer rahatlatmıştı beni...
Eve dönüş yolunda tek dileğim,yağmurun kenti terk etmemeseydi...
Oysa biliyordum sadece iki gün daha mühdet vermişti kokusunu duymama ve ben o iki günden iki asır etkisi çıkartmak için çoktan hazırlamıştım kendimi...

12 May 2010

Tarçın ve Karanfil kokusu eşliğinde,Aşk ve Ceza...

Tarçın ve karanfil kokusuyla bezenmiş bir fincan çay eşliğinde;bir arkadaşımın tabiri ile henüz kaçmamış olan birkaç keçimi otlatıyorum ev dolaylarında :)
Son günlerin kritiğini yapsamda,iki bilinmeyenli denklemlerden çıkamadım hala...Cümlelerin dengesiz tariflerinde kendime biçilen payı bulmaya çalışırken;bulamamanın verdiği sinir hali bir de gözüme takılı kalmış at gözlüğünü çıkartma telaşı ile resetledim saatlerimi...
Şimdi bir kumsalda yalınayak yürümek geliyor içimden,herzaman ki duruma tezat bira yerine ıce tea mango olsun elimde diyorum.Immm müzikte bachata müziklerinden uzak,dün akşamdan beri dilime takılmış olan Kıraç'ın şu son müziği olsa...''İstanbul saklasın bizi''...Aşk ve ceza dizisi için yazılmış bu parça da en çok hoşuma giden Savaş ve Yasemin karakterlerinin birbirlerine yazmış oldukları mailler oldu;var mı böyle aşklar?Bir erkek sevdiği kadına zarar gelmesin diye neler söylüyor vay vay vay :) Millet yalandan dolandan istikameti bulamazken ilişkilerinde,bak sen Savaş'ın yaptığı düşünceli harekete:)Gülümsetti,ruh okşadı ne diyeyim...
Güzel parça,dinlemenizi tavsiye ederim.



25 Mar 2010

Galatasaray-Fenerbahçe maçına 3 kala :)

Giden Her Sevgilinin Ardından ,Hep Biz Olduk El Sallayan
Haykırsak Duyarlarmı Sesimizi, Hangi Sevdadan Galip Çıktık Ki
*****
Yürüyoruz Sessiz ve Kederli, Nevizade Geceleri
İnletiyoruz Hep Çıkışında, İstiklal Caddesini
*****
Boşuna Çekilmedi Bunca Çile, İçiyoruz Gündüz Gece
Haykırdık Ama Duymadı Hiç Kimse ,Peşindeyiz Her Yerde
*****
Zaten Aşklar Hep Yalan Dolan, Sonu Hep Acı Hüsran
Bize Her Sevdadan Geriye Kalan, Sadece Galatasaray
*****
Cimbombom'um, Cimbombom'um
Canım Feda Olsun Sana
Hiçbir Şeye Değişilmez
Senin Sevgin Bu Dünyada
*****
İstanbulda Deplasmanda, Yağmurlarda Çamurlarda
Kimim Varki Senden Başka, Cimbombom'um Sen Çok Yaşa

23 Mar 2010

Üstü tozlanmayacak kadar ağrılı kelimeler...

Tanıdık bir koridora girmek üzereydim,tanıdık bir kokuda karşılamak üzereydi otomatik kapısı açılırken...
İçeride yüzlerini daha önce hiç görmediğim ama müthiş bir yorgunluk ifadesi taşıyan birbirinden farklı insanlar oturuyordu.Sıra yoktu,sadece odaya girip söylemem gerekiyordu ve o da beni bir önceki seferde olduğu gibi işlem yapmaya yönlendirecekti.Elimde nüfus kağıdı gittim yarı yuvarlak penceresi bulunan yere.
Birkaç dakika sonra ''eşiniz işten mi ayrıldı'' diye sordu,bense bana çok doğal ama karşımdaki bıyıklı adama çok anormal gelen bir cevap verdim ''bilmiyorum''.''Nasıl bilmiyorum'' dediğinde,zaten sinirlerimin kat sayısı tavana ermeye yüz tutmuşken ''boşanıyorum da'' dedim.Sigortasının gözükmediğini,ayrılmış olabileceğini,vs vs vs işlemler ile ilgili bir ton ıvır zıvır daha...Tamam dedim sen kaydı yap,ne gerekiyorsa yaparım.Oldukça emin bu cümleyi söylerken gözlerimin dolu dolu olduğunu ve boğazıma kocaman bir düğüm oturduğunu farkettim.

Baba;kendim için yakıştıracak birini bulamadığım ve oğlumda da aynı yakıştırmayı yapamadığım sıfat...

Bir sürü hasta çocuk,serumlar,oksijen maskeleri ki biri oğlumun küçük suratında,giren çıkan hemşireler,ağlayan bebekler,emzirme odası arayan ama maalesef bulamayan anneler ! Eksikliğin,özensizliğin getirdiği daha bir sürü saçma sapan işleyiş...

Saatlerce gözlerim hep dolu dolu,sanki önüne set çekmişim gibi ya da kurumaya eğimli bir gözü ıslak tutmak için görev edinmiş damlalar gibi.
Hiç akmadı ta ki çıkışımızı yapıp arabaya binene kadar.
Annem arabayı kullanıyorken ben herzaman ki gibi bir ayağımı koltuğa çıkartıp dizimi kendime çekmiş,bir elimle de başımı desteklemiş bakıyordum sahil yolunda.
Bir de ağlıyordum hiç konuşmadan,içimden konuşuyordum çünkü ağlarken düğümlenmişse boğazım konuşamıyorum.

Yine düğümlendim,yazamıyorum...

28 Şub 2010

Geride bırakırken...

Alışılagelmiş bir film karesinden hayata bakmak geldi şimdi içimden.Herşeyin sıradanlıqına inat ekstra baloncuklar çıkartmak güne dair ve aklımın uçurumunda atlamak üzere duran muzip fikirlerimden birini özgür bırakmak geldi.Çok sesli adını verdiqimiz bir qülümseme stili ile biramı yudumlamak ve özgür bıraktığım fikrimi,pileli etekli lüle lüle saçlı yaramaz bir kız çocuğu edasıyla izlemek geldi bir de içimden...

Kızmızı Ev'in devamını getirmek için oturdum aslında pc nin başına ama gelin görün ki,birkaç satır yazabildim ve hiç mi hiç hissetmedim tek kelimesini bile...Zaman hesaplaması yaparken tam 1 sene geçmiş olduğunu farkettim ve Maribel-Marla'nın hayatlarından bir sene daha geçerken ne çok şeyi geride bırakabildiklerini.Ve ne çok şey sığdırdıklarını ve bu geçen bir
yılda ilk defa birbirlerinin yüzlerine hasret kaldıklarını...

Şimdi bir resim karesinde saklı tüm senenin ayrıntıları...

25 Şub 2010

Saklı cümlelerime...

Yarım bıraktığım ne çok şey varmış diye düşünürken;bıraktıklarımın sadece kitaplardan ya da sonu gelmemiş filmlerden ibaret olmadığını görmüş oldum.Bir öfkeyi yarım bırakmışım mesela ya da tam kendimde hissedecekken aşkı,rüzgarına kapılmışım ve bilinmedik bir limana savrulmuşum hoyratça...Işıklarla kaplı bir yol sanmışım mutluluğu ama yarı yolda ışıkların gidebileceği ihtimalini aklımdan tamamen çıkartmışım.Zamanı birden fazla değişimin gösterildiği bir dizi gibi harcamış,ardıma baktığımda ''keşke'' dememek için savunmuşum en dibsiz yanlışları...Doğruları ise paket yapmışım irili ufaklı,bir bisikletin arka selesine yerleştirmişim ve olabildiğince kaçırmaya çalışmışım pedalları hızlı hızlı çevirerek.Oysa yolun bir yerde çıkmaza girebileceğini düşünmemişim...Sona gelmişim ve o pedalları hızlı hızlı çevirirken geçtiğim yüzlerin önemini farketmemişim.

....

15.00 itibariyle kulağımda çokta aşina olmadığım bir şarkı,kucağımda oğlum;öpüyor beni dur durak bilmeden...Bilinmezliğinin içinde bildiği en derin duygularla dokunuyor tenime defalarca...Biraz ağlıyorum şarkının cümleleri ilerlerken o ise benim ağlamama karşılık;en güzel ev sevdiğim gülüşüyle bakıyor gözlerime...Bir yandan en belirgin ortak özellğimize duygulanırken;bir yandan öfke bulutlarının arasında buluyorum kendimi...Küçük ama öpülesi boynuna bir öpücük konduruyorum ve damlaları gözlerimin içine hapsediyorum.

Yarım saat sonra biliyorum ki bu ruh halimide paketleyip,atacağım bisikletimin selesine ve olabildiğince hızlı çevireceğim pedallarını...

amatör - yeni türkü bana bir masal anlat baba izlesene.com

22 Şub 2010

İstasyon İnsanları

...Ne istediğimizi ya da tam anlamıyla neyi beklediğimizi bilmeyiz adım adım sona yaklaşırken.Her istasyonda yeni bir istasyon hayali kurarız nedensiz ve zaten içinde bulunduğumuz trende hiç durmaksızın ilerler,tek amacı vardır duraklamakta,o da;yeni yolcular almak ve gidenleri uğurlamak...

1 Şub 2010

Bir dilim kutlama daha ama bu defa...

ilk defa senin için gözlerim dolu dolu oldu kızgınlıktan,kendime sinirlendim nasıl unuturum diye...İnanamadım hatta şuan bu cümleleri peşin sıra yazarken dahi kendimle savaşıyorum nasıl olabilir diye...

Sen benim için oldukça özel bir kadınsın,herşeyinle saygı duyduğum,herşeyinle hayatımda daima yer alacak;bir gün masallardan çalacağım süpürgeyle seni kaçıracak kadar özlenesisin hatta :)

Bakma güldüğüme,hala kızgınım kendime...

Doğum günün kutlu olsun meleğim,seni çok ama çok seviyorum ve belki de içime sokup seni saklayacak kadar...
İyi ki varsın...

Not:Geçtiğimiz sene bir dilim erken kutlama demişim sanki bu seneyi bilir gibi,bir dilim geç kutlama oldu ama affola:(
http://aylinzeynepunlu.blogspot.com/2009/01/bir-dilim-erken-kutlama31012009banadair.html


13 Oca 2010

Sıradan bir hayal...

''Altımda olaßildiqince ßol olan ßir kot pantolon,üzerimde beyaz atlet ßody ve ayaqımda ßeyaz converse...Saçlarım alalade tepede toplu pemße ßir tokayla,qözümde de iri camlı beyaz kemik qözlükler...qüneşin ßunaltan sıcaklıqına inat,kelimelerle doldurduqum o çok sevdiqim yolu;
ßir defa daha yürümek istedim şimdi...''
.
İki gündür aklımda olan ve içimde dolu dolu yapma isteği hissettiğim bir şeydi bu.Düşündükçe mutlu oluyorum,düşündükçe huzur duyuyorum.''Dört mevsim yaşayabilecek kadar seviyorum kışı'' diyen bir insanın,qüneş ile kurduğu bir hayal sonucu mutlu olabilmesini
neye bağlamalıyım şimdi?