5 Ara 2010
Arabesk günler :)
Taktım bu parçaya son iki gündür.Hiç tarzım olmasa da Ahmet Şeker-Serdar Ortaç düeti çok hoşuma gitti.Facebook sayfamda da paylaştım ve bugün uyandığımdan beri kaç defa dinledim bilemiyorum.
Yoğun ve sancılı diyebileceğim bir haftadan sonra bugünü kışın gelmesiyle karşılaşamak inanılmaz mutlu etti beni.Hafta aslında pek te yoğun sayılmazdı ama ben salaş davrandığımdan işlerimi cumartesi toparlamakta zorlandım diyebilirim.Dün yapmam gereken maaş hesaplamalarım da haliyle haftaiçine sarktı,asıl yoğunluk yarın başlayacak yani...Perşembe günü yediğim bir yemekten ötürü hafif dereceli besin zehirlenmesi yaşadım.Akşam üzeri başlayan mide kramplarım cuma günü baya şiddetlendi.''Tamam ofiste kalırım ama hiçbişey yapamam'' dedim ve o günü o şekilde nazlana nazlana bitirdim.Şimdi anlatınca kolay geliyor gerçi ama yaşarken baya zordu benim için.Tek olduğumdan dolayı da ofisi bırakmak istemedim açıkçası,yoksa eve gidebilme iznim vardı.Sorumluluk bilinci böyle birşey olsa gerek :) Tamamen üzerimden atmış olmasam da şuan çok daha iyiyim.
Bugün kuaförüme gidip boyamı yaptıracağım ve sonrasında da Nunu'yla önümüzde ki hafta yapacağım Eskişehir gezisi için bikaç hediye bakacağız.Cumartesi ve pazarı Es Es'te kuzenle geçireceğim,hem keyifli hem de iş ortamından biraz da olsa uzak kalacağımdan dinlendirici olacak diye düşünüyorum.
Bunlar dışında dolu dolu diyebileceğim,her santiminden keyif aldığım rayında giden hayatımdan hoşnutum.Aslında %80 civarını işim oluşturuyor ama şikayetçi değilim.
Devammm...
Mutlu Pazarlar...
14 Kas 2010
TORİUM-SAW VII-RUH HALİM
Filme gelirsek,bildiğimiz testere serisi çizgisinin dışında bir atraksiyonu yok;3d dışında...Sürükleyici,keyifli,izlenesi bir film olduğunu düşünüyorum.John'a karşı sempati duyduğumu da belirtmek isterim!Seçtiği kişilerin etraflarına verdikleri zarardan ya da yapmış oldukları yanlışlardan dolayı olması belki de bende sempati uyandıran...Yani ne var canım,adam öldürüyorsa sebebi var :P Ayrıca bunu oldukça akıllıca yapıyor :) Şaka tabii ki,kısaca tavsiye edeceğim ve gerilim tutkunlarına mutlaka izleyin diyebileceğim bir film Saw VII...
10 Kas 2010
Sabahın sıradan sayılmayacak ilk qünaydını :)
çeviremiyordum,kasılmışım sanırım.Minübüste düşündüğümde bile burnum sızladı.Tuhaf oldum yani...
Gerçi ömrünün uzadığına delalet hahahaha başımdasın yani ama etkilendim işte hh,işin komik kısmı diyorum ki yanımdakilerden birine;''ya bana ben ölürsem bloguma yazarsın demişti ama ben şifresini bilmiyorum ki'' hahahahahahaha :)))
Günaydın hatuncum günaydınn :)''
08.05
Günlük rutin maillerimizin ilki günaydın ile başlıyor hep.Ya kıyafet konusu ya da günlük plan kısmı ile ilk maili doldurup,eğer hatun evdeyse tüm günü saran bir mail trafiği yaşıyoruz aramızda.Bugün sabah sabah gönderdiğim ilk mail ve maile giriş kısmım oldukça karartıcı gibi gözükse de,sonunda O'nun güleceğini biliyorum :)
Tüm şehre qünaydınn :)
7 Kas 2010
Dünya durdu ve ben etrafında döndüm
Sohbetin dibine vurduğumuz ve muzipliği tavan yaptırdığımız gece de bir olay beni tamamen kahkaya boğdu;Nevizade'den sonra bir yerde midye tava ve kokoreç atıp oradan da İstiklal'e çıkarak yürümeye başladık.Sağa sola takıla takıla devam ederken bir mağazanın camında kocaman Kıvanç Tatlıtuğ resmi gördük ve yanında 3-4 30 yaşlı kadın...Canlı gibi duran resmin yanında durup poz çektiriyorlar ve bir yandan da kahkahalarla gülüyorlardı :) Zaten fotoğraf tutkusu olan ben,''bende istiyorummm donjuan'' dedim :) Ciddi olamazsın,gayet ciddiyim dialoglarından sonra soluğu orada aldık :) Onlar çektikleri fotoğrafa bakarken bende pozumu veriyordum ve işaret parmağımı Kıvanç'ın dudaklarına koymuştum,o esnada hatunlardan bir alkış koptu :))))))))) Beni oldukça cesaretli bulmuşlar ve '' vayyyy wooowww erkek arkadaşına çektiriyor hem de '' sesleri hahahahaha :))))Kahkahayı bastıqım an o andır :) Zaten durumum iyiyken,o durumla karşılaşınca da ''işte özgür kadın'' havasına girmem zor olmadı :) Özgür havam ta ki arabaya binene kadar devam etti,üzerine espriler konuşmalar,gülmeler derken...Pat!Donjuan fotoğrafı bulanık çekmiş,bu defa da kahkaha sırası ondaydı ama ben gayet ciddiydim :) Sanki çok büyük bir hataymış gibi bir de tribe bağladım olayı,hadi gidelim tekrar çekelim diyor yok diyorum hahahaha :) Amannn ne çocukluk...
Sisten dolayı annemin ''yavaş kullansın donjuan'' sözlerine inat kısa sürede kapıda oldum :) keyifliydi çok keyifli...
3 Kas 2010
9'dan geriye saydım ve...
Immm ne diyordum tır yolculuğu.Fena bir fikir gibi durmuyor!Pembe ve mor karışımı enteresan çizgiler ile tasarlanmış bir dış yüzey hayal ediyorum :) Çok mu uçuk oldu bilemedim ama hayallerin sınırı yoktur (hıh) ve ayakları yere sağlam basan hayallerim var,şimdilik:)
Eğer;
"9" canli olsaydin ßile,en fazla "8" kez kaçabilirdin ölümden...Bil ki "7" düvele sultan olsan dahi yerin "6" mekan olacak sana...En fazla "5" metre kumas götürebileceksin...Kapatacaksin "4"açsanda gözünü...Bu dünya "3" günlük dünya...Azrailin yaninda "2" kat olup yalvarsanda nafile...Elbet "1" gün öleceksin...Iste o qün hersey 0'dan ßasliyacak :))))))
Biri bana sinirlendiğinde 9'dan geriye say demişti,işte saydım ama sinirli değilim:)Sadece biraz....Immm biraz...Sadece bu işte...
1 Kas 2010
Eclipse
Görsel şenlik diye nitelendirebileceğim 5-10 dakikalık savaş sahnesi dışında ise bir sahne bulamadım ben...
Diğer ikisine nazaran daha alt beğeni duyduğum ama yine de izlenmeli dediğim bir film oldu Tutulma...
31 Eki 2010
Cadılar Bayramı /2010 :)
Ne hazırlığım var ne de süpürqemi bulabiliyorum!Ah ah eskiden böyle miydik ! Sene 2008 olmalı,günlerden yine Cadılar Bayramı...Gece Kazanı'nda bir gün öncesinde planlar projeler yapıldı,ertesi güne herkes kıyafetini hazırlasın ve akşam saat 20.00 de Gece Kazanı'nda olunsun diye haber salındı :) Ertesi qün sabahtan başlayan evi derleme toplama işinden sonra,net başında kıyafetler kostümler arama turları;yok efendim resimler,sarımsaklar soğanlar hahahaha :) Akşam küçük-büyük bebeleri kenara atıp Kazan'da belirtilen saatte buluşmalar...Sanki kırmızı halı serilmiş,hepimiz kostümlerimizle tek tek yürüyoruz :)))) O gece çevirdiğimiz sohbetin,keyfin tadı unutulmaz!Hatta o dönemin yılbaşında sanıyorum,harıl harıl süpürgeli cadı aramıştım süpriz amacıyla göndermek için.Bulmuştum da :) O tatlı heyecanları özlemişim,şuan hissettim.
Bugün bir hazırlığımız söz konusu değil ve Gece Kazanı dediğimiz evimiz ise çoktan mühürlendi...Yine de o günleri anmak ve Cadılar Bayramı'nı sanki kendi bayramımızmış gibi espriyle kutlamak çok hoş :)
İçinde cadı barındıran tüm Cadıların Bayramı kutlu olsun,nice keyifli cadılıklara :))))
30 Eki 2010
Twilight & New Moon
Beni en çok heyecanlandıran sahnesi,vampir Edward ve Bella'nın ilk öpüşmeleri için yakınlaşma sahnesi oldu açıkçası,inanılmaz duygu yoğunluğu yaşatan o sahne gelişiminin en özel anında ''dıırrrttt'' telefon çaldı sinir oldum :) Sebahattin Usta arayan ''...... hesap numarasını alabilir miyim ''! Neyse ki 5 dakika içinde halledilmesiyle tekrar filme dönüldü ve sahne görüldü :) Arada gelen telefon trafiği dışında bir çırpıda izlediğim ve başarılı bulduğum bir film oldu Twilight...
New Moon;
''...uyuyabilirsin,uyandığında burada olacağım...'' Sahneye uygun ve çok hoşuma giden bir cümle oldu New Moon'dan.İlk dakikalarda Edward'ın ortadan kaybolması canımı sıktıysa da ardından gelişen kurtsal durumlar beni tekrardan heyecanlandırmaya yetti.Gelişen olaylarla Edward'ın geri dönüşü,tekrar Bella ile birlikte yol alması benim için ana tema haline geldiyse de bu bir vampir filmi!Yine de duygusallığı ön planda görüyor ve aksiyon durumlarını da asla göz ardı etmediğimi belirtmek istiyorum :)
Ofis sınırlarında geçirilen bir cumartesi gününü bu iki filmle doldurmak fevkalade keyif verdi bana...Devamı olan ''Tutulma'' filmini de bugün alarak,onun keyfine de yarın varmayı planlıyorum.
Herkese güzel haftasonları...
29 Eki 2010
Bu sabah..
Kurgulanmış herşeyden nefret edesim ve o nefretle yarattığım umursamazlığımla tüm şehre;tüm dünyaya meydan okuyasım var.
28 Eki 2010
Akşam'dan kalıntılar...
Oturduğum bir cafenin camından dışarıya bakarken hem denizi hem de yağmur damlalarının yerde bıraktığı yuvarlak dalgaları izlemek rahatlatıcıydı.Hafif çalan müzik ve 50 cc lik arpa suyumla yaşadığım keyfin sonunda artık akşamı noktalayabilirim...
Huzur içimizde,içimize baktığımız an gördüğümüz gerçeklikte...Gerçeklerim huzurlu...Tüm şehir mutlu uyusun...
27 Eki 2010
Ofis qünlüqü (1)
Günün enteresan olayları;
Karşıya geçmekte olan ve yol durumunu nette ki karayollarından bakmamı isteyen bir patronum var,Murat Kazanasmaz'a faceten msj attığımı ve onun da bana ciddi ciddi Maslak'tan sonra hareketli göründüğünü söylemesi ise işin bugün ki enteresan olayı seçildi.Dahası patronum ''Aylin naptın,beni trafiğin içine koydun'' dedi,sanki elimde uçak kaldırabilme gibi bir güç varmış gibi :) amannn ne yapsan yaranamıyorsun işte :)
Ve facebooktan Özge adında bir kız arkadaşıma merhaba deyip,sonrasında da sen ve Duyqu bana ortaokulda çok sinir olurdunuz ama nedenini hatırlayamadım yazmam da işin diğer boyutu :) Halbuki önce ''onca zaman oldu,nasılsın'' falan yazmam gerekirdi :)
Son olarak dışarda inanılmaz bir yağmur var,şemsiyeyi ben taşımam dediğim bir arkadaşımdan ''şemsiye taşımak zaten erkek işi'' cevabını aldım:)eheuehe şimdi yazarken bile gülüyorum,yok yahu öyle miymiş :)))
24 Eki 2010
Sinyal sesinden sonra....
Nerden çıktı bilemiyorum şuan ama kulağıma çok hoş geldiğini söyleyebilirim.Nedense içime muzip bir çocuk saklandı aniden ve buna benzer şeyler söyleyip duruyor:)Yok yok,alkol almadım :) Sadece sıcacık bir duş,ardından sürülen kırmızı ojeler,yarına hazırlanan kıyafetler ve diş fırçalama ile konulan son nokta ile yepyeni bir haftaya hazırım!Umarım dilediğim gibi bir haftabaşı ile pazartesi tarafından karşılanır;salı-çarşamba-perşembe ve cuma günü ile iyi geçinir;cumartesi günü ile de keyifli mutlu uğurlanırım :))
Bu dilek hepimizin olsun :)
Not:Dino'nun konuyla alakası yok,sadece renqi hoşuma qitti :)
O'na dair profil...
23 Eyl 2010
En Son Yürekler Ölür / Canan Tan
Aşk ile başlayan kitaplardan etkilenmişimdir hep.Farklı bir okuma isteği doğuruyor içimde.İnişlerinde çıkışlarında duyduğum heyecanı tarif etmek imkansız.Bu duygu yoğunluğuyla bir çırpıda bitirdiğim kitaptan hoşuma giden birkaç yeri paylaşmak istiyorum;
''Şeytan yanlızca sunar,insan isterse seçer!....'' syf.11
''Şartlar ne olursa olsun gülümseyeceksiniz!Gülümsemeye zorlayacaksınız kendinizi...'' syf.23
''...Ruha ve bedene ulaşmış kirlilikleri en iyi arıtanın ''yağmur'' olduğuna inananlardan o.'' syf.37
''Cinsiyet konusunun ise üzerinde durmaya bile değmezdi.Tamamdı,dostların cinsiyeti olabilirdi ama dostluklar cinsiyetsizdi.Önemli olan da buydu zaten.'' syf.122
Ve bir hikaye anlatılıyor kitap içerisinde Ölüdeniz'in hikayesi,ne kadar gerçek ne kadar değil bilemem ama işte kitabın baş bay ve bayan kahramanlarından Deniz ve Nehir'in tatilleri esnasında gözlemeci kadından dinledikleri ve benim bir hayli etkilendiğim Ölüdeniz hikayesi;
''Ortaçağda Suriye ve Mısır'dan kalkan gemiler Yunanistan ve Oniki Adalar'a mal taşırken buradan geçerlermiş.Gemileri için gerekli olan suyu da bu koylardan alırlarmış.Günlerden birgün,suyu biten teknelerden birinin yaşlı kaptanının genç ve yakışıklı oğlu,su almak için geldiği bugünkü Belcekız Koyu'nda,güzeller güzeli Belce Kız ile tanışır.O kadar güzeldir ki Belcekız,genç kaptan görür görmez aşık olur bu Yörük kızına.Belcekız'ın içi de bir hoş olmuştur genç kaptanı görünce.O günden sonra,koyu çepçevre saran dağların yamaçlarında,genç kaptanın gelişini özlemle bekler Yörük kızı.Genç kaptan,su alma bahanesiyle koya geldikçe sık sık buluşurlar.Bir gün,baba-oğul iki kaptan,bu koyun açıklarında fırtınaya tutulurlar.Genç kaptan,Belcekız'la buluşmalarından,bu koyun tüm özelliklerini bilir.Dağların arasında rüzgarsız kapalı bir küçük koyun daha olduğunu,oraya sığınabileceklerini söyler babasına.Ancak oğlunun gönül macerasını bilen yaşlı kaptan onun kızı görmek uğruna gemiyi parçalayabileceğini düşünerek kabul etmez.Aralarındaki tartışma öyle çetin bir kavgaya dönüşür ki,yaşlı kaptan tam kayalıklara çarpacaklarını sandıüı anda,bir kürek darbesiyle oğlunu denize atar.O an,denizin çarşaf gibi dümdüz,rüzgarsız bir koya açıldığını görür ama,iş işten geçmiştir.Tepedeki kayalıkların üzerinde sevgilisinin gelişini bekleyen Belcekız,onun öldüğünü görünce kendini kayaklardan aşağı bırakır.O günden sonra,güzeller güzeli Yörük kızının canına kıydığı koya Belcekız,genç kaptana mezar olan diğer koya da Ölüdeniz adı verilir'' syf.228
Nehir ve Deniz'in tanışmaları,yaşadıkları süreç ve evlenme dönemlerine dair birşey paylaşmak istemiyorum açıkçası bu postta.Hala okumayanlar okuma kararı alırlarsa,yaşayacakları heyecanın büyüsü bozulmasın istiyorum çünkü.Aslında aşk dışında çok önemli bir konuya daha ev sahipliği yapmış olan bu kitabın diğer penceresinden bahsetmek istiyorum daha çok.Organ nakli...Şuana kadar kaçımız bunu düşündük,kaçımız olumlu bakıyoruz ya da kaçımız islami değerler doğrultusunda eleştirel yaklaşıyoruz bilemiyorum ama bu kitapla belki de birçok insanın fikrinin değişeceği kanısında olduğumu belirtmek istiyorum.Öncelikle kendimden yola çıkarak...O an için karar verilmesi güç bu durumun,hele ki bağışlayacağımız organlar sevdiğimize (eşimiz,ailemizden biri) aitse ne denli zor,iç kanatan ve çıkmaza sokan düşünceler bulutu yaratacağını bir bir işlemiş Canan Tan ve aynı zamanda da okuyucuya hissettirebilmiş.En acı günümüzde vermek zorunda olduğumuz bu kararın içinden hangi düşünceler ile çıkılabileceği konusunda da çok önemli bir yol açmış.En acı günümüzde vermek zorunda olduğumuz diyorum çünkü kitapta öğrendiğim kadarıyla,kalp nakil işlemi için 5 saat;karaciğer 8-12,böbrekler ise 18 saat dayanabiliyormuş.Organ nakli ile ilgili bu kitaptan da alıntı yaparak daha geniş ve tek odaklı bir yazıda detay paylaşacağım.
Adım adım organ naklinin işlendiği,farklı vücutlarda nasıl reaksiyon gösterdiği -ki özellikle kalp nakli kısmı beni çok ama çok etkiledi- nakil sonrasında alıcı ve verici yakınlarının karşılaşması durumu,bir bedene yeni bir hayat sunabilmenin mutluluğu çok ama çok etkileyiciydi.
Hem organ nakline ait hem de kitap başlığını vurgulayan ve etkileyici bulduğum bir bölüm daha paylaşarak postumu noktalamak istiyorum;
''Ne zaman durur kalp?''
''Duruma göre,6 saatle 48 saat arasında değişebilir bu süre.Kişinin fizyolojik özellikleri,beyin hasarının büyüklüğü bu süreci etkileyebiliyor.Tüm organlar birer birer islas ederken kalp mekanik bir pompa gibi,bedeni yaşatıyor.''
''Yani...en son yürekler ölüyor!''
''Aynen öyle.Buradan alınacak önemli bir mesaj var.Kalbin işlevini durdurmayı sona bırakan Tanrı, 'Arada ki zaman zarfında organları kurtarın!' diyor bize.'Kurtarılan organlarla sönmeye yüz tutmuş bedenlere can verin' diyor.'' Syf.259
Sevgiler...
8 Eyl 2010
theREBOUND
NOT:yanınızda her daim olmasını istediğiniz erkeğe/kadına sahip çıkın;gittiğinde değil de sizinle olduğunda değerini görmeye çalışın.Araya giren o saçma zamanlar o kadar fazla şey atlatıyor ki insana,telafisi olmuyor geçmiş zamanın ve di'li bir zamanda kısa da olsa yer almanın burukluğu bence hiç gitmiyor.AŞK sahip çıkıldığında güzel,caddede yanında ki kişinin dudaklarına yapışabildiğinde ve hatta buna bakan yaşlı bir çift göze,umursamaz ama içten bir gülüş atabilmek kadar güzel...O an içinden masum birşey geliyorsa ve 10 dakika sonra keşke diyeceksen;neden zamanında yapmayasın ki?
3 Eyl 2010
Son Perde
Hoyratça savrulan kelimeler bu kadar ortadayken kime neyi anlatmaya gerek var satırlarda?
Sanki bir film sahnesinin hiç karşılaşmamış gibi duran kahramanlarıyız seninle,ne rolümüz belli ne repliğimiz.Adımlayabildiğimiz kadar varız ve kendimizi ifade edebildiğimiz kadar kelimelerimiz...Sahne kapandığında olabildiğince bir suskunluk perdesi inerken dudaklarımıza,diğer sahneye geçer geçmez fütursuzca dökülüyor kelimeler günahlarımızla.Hangimizin daha çok günahı var bilemedim şimdi,hangimiz daha masum ya da hangimiz daha çok...Bir saniye hangimiz diye birşey var mıydı?Biz dediğimiz şey tekillere düştüğünden beri 'evet' vardı.Yoksa tüm sırlarımız ortaktı BİZ'im ve işlediğimiz her suçun arkasında durabilecek kadar heybetliydi görüntümüz...Ama BİZ'ken...
Şimdi madem bir film karesinin son sahnesinde son perdenin iplerini/iplerimizi çekiyoruz kendi ellerimizle ayrı karakterlerimizle;son bir defa ama son bir defa BİZ olalım...
İnat dedin ya bir repliğinde;işte tüm yaşanmışlıklara inatla...
Özetle...
Bir zaman gelmiş geçmiş;bir hikaye yaşanmış bitmiş,giden seçimini yapmış ve gitmiş...Şimdi kalan...Kalan sahalar kimin?
O çok sevdiğim pembe,kardanadamlı,kışı anımsatan ve belki de kışın gelmesi için yoğun enerji yükleyen kupamla kahve içiyorum.Tadı eskilerden kalma,biraz özlem dolu biraz buruk ama kokusu aynı güzellikte ve beni benden alıp götürebilecek kadar derinlikte...Özlemişim...
''...uzun bir yola çıkmış ve heyecan dolu;saçlarının hafif sarı tonlarını iyice sarılaştırmış ve oldukça da zayıflamış;yine atraksiyon yaşamış ama bu defa biraz hoyrat davranmış,deli-dolu,hırçın,eskiye nazaran daha hırslanmış...
Çıktığı yoldan valizine umut yüklemişken;gittiği yerde umutları ile söz verilmişliğin ertesi güne yansımasının ve bir kaç sms yıkıntılarının tesirini yer değiştirmiş...Olabildiğince inatçı adımlarla başlangıç noktasında yerini almış...
Hala tatlıßirşurup tadında:) Biraz ama çok az daha büyütmüş içinde ki çocuğunu ve şimdi tüm gelen günlere,gecelere merhaba derken...
Veda ettiklerine biraz hüzün dolu,buğulu,sancılı bir Alohaa ! ''
Ve hala varsa bir yerlerde sevgi kırıntıları ya da mutluluğa dair birkaç adımlık umut...
6 Haz 2010
Yağmur...
Hiç aklımda olmazken yağmurluğumu kapıp bisiklete atlamam sadece hayal gibiydi ve tek hamleyle gerçekleşti.Pedalları hızlı hızlı çeviriken tüm şehrin güneşini beni kucaklayan yağmurla geride bıraktığımı düşünmek ve bir de tüm olumsuzlukları atmak birer birer rahatlatmıştı beni...
Eve dönüş yolunda tek dileğim,yağmurun kenti terk etmemeseydi...
Oysa biliyordum sadece iki gün daha mühdet vermişti kokusunu duymama ve ben o iki günden iki asır etkisi çıkartmak için çoktan hazırlamıştım kendimi...
12 May 2010
Tarçın ve Karanfil kokusu eşliğinde,Aşk ve Ceza...
Son günlerin kritiğini yapsamda,iki bilinmeyenli denklemlerden çıkamadım hala...Cümlelerin dengesiz tariflerinde kendime biçilen payı bulmaya çalışırken;bulamamanın verdiği sinir hali bir de gözüme takılı kalmış at gözlüğünü çıkartma telaşı ile resetledim saatlerimi...
Şimdi bir kumsalda yalınayak yürümek geliyor içimden,herzaman ki duruma tezat bira yerine ıce tea mango olsun elimde diyorum.Immm müzikte bachata müziklerinden uzak,dün akşamdan beri dilime takılmış olan Kıraç'ın şu son müziği olsa...''İstanbul saklasın bizi''...Aşk ve ceza dizisi için yazılmış bu parça da en çok hoşuma giden Savaş ve Yasemin karakterlerinin birbirlerine yazmış oldukları mailler oldu;var mı böyle aşklar?Bir erkek sevdiği kadına zarar gelmesin diye neler söylüyor vay vay vay :) Millet yalandan dolandan istikameti bulamazken ilişkilerinde,bak sen Savaş'ın yaptığı düşünceli harekete:)Gülümsetti,ruh okşadı ne diyeyim...
Güzel parça,dinlemenizi tavsiye ederim.
25 Mar 2010
Galatasaray-Fenerbahçe maçına 3 kala :)
Haykırsak Duyarlarmı Sesimizi, Hangi Sevdadan Galip Çıktık Ki
*****
Yürüyoruz Sessiz ve Kederli, Nevizade Geceleri
İnletiyoruz Hep Çıkışında, İstiklal Caddesini
*****
Boşuna Çekilmedi Bunca Çile, İçiyoruz Gündüz Gece
Haykırdık Ama Duymadı Hiç Kimse ,Peşindeyiz Her Yerde
*****
Zaten Aşklar Hep Yalan Dolan, Sonu Hep Acı Hüsran
Bize Her Sevdadan Geriye Kalan, Sadece Galatasaray
*****
Cimbombom'um, Cimbombom'um
Canım Feda Olsun Sana
Hiçbir Şeye Değişilmez
Senin Sevgin Bu Dünyada
*****
İstanbulda Deplasmanda, Yağmurlarda Çamurlarda
Kimim Varki Senden Başka, Cimbombom'um Sen Çok Yaşa
23 Mar 2010
Üstü tozlanmayacak kadar ağrılı kelimeler...
İçeride yüzlerini daha önce hiç görmediğim ama müthiş bir yorgunluk ifadesi taşıyan birbirinden farklı insanlar oturuyordu.Sıra yoktu,sadece odaya girip söylemem gerekiyordu ve o da beni bir önceki seferde olduğu gibi işlem yapmaya yönlendirecekti.Elimde nüfus kağıdı gittim yarı yuvarlak penceresi bulunan yere.
Birkaç dakika sonra ''eşiniz işten mi ayrıldı'' diye sordu,bense bana çok doğal ama karşımdaki bıyıklı adama çok anormal gelen bir cevap verdim ''bilmiyorum''.''Nasıl bilmiyorum'' dediğinde,zaten sinirlerimin kat sayısı tavana ermeye yüz tutmuşken ''boşanıyorum da'' dedim.Sigortasının gözükmediğini,ayrılmış olabileceğini,vs vs vs işlemler ile ilgili bir ton ıvır zıvır daha...Tamam dedim sen kaydı yap,ne gerekiyorsa yaparım.Oldukça emin bu cümleyi söylerken gözlerimin dolu dolu olduğunu ve boğazıma kocaman bir düğüm oturduğunu farkettim.
Baba;kendim için yakıştıracak birini bulamadığım ve oğlumda da aynı yakıştırmayı yapamadığım sıfat...
Bir sürü hasta çocuk,serumlar,oksijen maskeleri ki biri oğlumun küçük suratında,giren çıkan hemşireler,ağlayan bebekler,emzirme odası arayan ama maalesef bulamayan anneler ! Eksikliğin,özensizliğin getirdiği daha bir sürü saçma sapan işleyiş...
Saatlerce gözlerim hep dolu dolu,sanki önüne set çekmişim gibi ya da kurumaya eğimli bir gözü ıslak tutmak için görev edinmiş damlalar gibi.
Hiç akmadı ta ki çıkışımızı yapıp arabaya binene kadar.
Annem arabayı kullanıyorken ben herzaman ki gibi bir ayağımı koltuğa çıkartıp dizimi kendime çekmiş,bir elimle de başımı desteklemiş bakıyordum sahil yolunda.
Bir de ağlıyordum hiç konuşmadan,içimden konuşuyordum çünkü ağlarken düğümlenmişse boğazım konuşamıyorum.
Yine düğümlendim,yazamıyorum...
28 Şub 2010
Geride bırakırken...
Kızmızı Ev'in devamını getirmek için oturdum aslında pc nin başına ama gelin görün ki,birkaç satır yazabildim ve hiç mi hiç hissetmedim tek kelimesini bile...Zaman hesaplaması yaparken tam 1 sene geçmiş olduğunu farkettim ve Maribel-Marla'nın hayatlarından bir sene daha geçerken ne çok şeyi geride bırakabildiklerini.Ve ne çok şey sığdırdıklarını ve bu geçen bir yılda ilk defa birbirlerinin yüzlerine hasret kaldıklarını...
Şimdi bir resim karesinde saklı tüm senenin ayrıntıları...
25 Şub 2010
Saklı cümlelerime...
Yarım bıraktığım ne çok şey varmış diye düşünürken;bıraktıklarımın sadece kitaplardan ya da sonu gelmemiş filmlerden ibaret olmadığını görmüş oldum.Bir öfkeyi yarım bırakmışım mesela ya da tam kendimde hissedecekken aşkı,rüzgarına kapılmışım ve bilinmedik bir limana savrulmuşum hoyratça...Işıklarla kaplı bir yol sanmışım mutluluğu ama yarı yolda ışıkların gidebileceği ihtimalini aklımdan tamamen çıkartmışım.Zamanı birden fazla değişimin gösterildiği bir dizi gibi harcamış,ardıma baktığımda ''keşke'' dememek için savunmuşum en dibsiz yanlışları...Doğruları ise paket yapmışım irili ufaklı,bir bisikletin arka selesine yerleştirmişim ve olabildiğince kaçırmaya çalışmışım pedalları hızlı hızlı çevirerek.Oysa yolun bir yerde çıkmaza girebileceğini düşünmemişim...Sona gelmişim ve o pedalları hızlı hızlı çevirirken geçtiğim yüzlerin önemini farketmemişim.
....
15.00 itibariyle kulağımda çokta aşina olmadığım bir şarkı,kucağımda oğlum;öpüyor beni dur durak bilmeden...Bilinmezliğinin içinde bildiği en derin duygularla dokunuyor tenime defalarca...Biraz ağlıyorum şarkının cümleleri ilerlerken o ise benim ağlamama karşılık;en güzel ev sevdiğim gülüşüyle bakıyor gözlerime...Bir yandan en belirgin ortak özellğimize duygulanırken;bir yandan öfke bulutlarının arasında buluyorum kendimi...Küçük ama öpülesi boynuna bir öpücük konduruyorum ve damlaları gözlerimin içine hapsediyorum.
Yarım saat sonra biliyorum ki bu ruh halimide paketleyip,atacağım bisikletimin selesine ve olabildiğince hızlı çevireceğim pedallarını...
22 Şub 2010
İstasyon İnsanları
1 Şub 2010
Bir dilim kutlama daha ama bu defa...
Sen benim için oldukça özel bir kadınsın,herşeyinle saygı duyduğum,herşeyinle hayatımda daima yer alacak;bir gün masallardan çalacağım süpürgeyle seni kaçıracak kadar özlenesisin hatta :)
Bakma güldüğüme,hala kızgınım kendime...
Doğum günün kutlu olsun meleğim,seni çok ama çok seviyorum ve belki de içime sokup seni saklayacak kadar...
İyi ki varsın...
Not:Geçtiğimiz sene bir dilim erken kutlama demişim sanki bu seneyi bilir gibi,bir dilim geç kutlama oldu ama affola:(
http://aylinzeynepunlu.blogspot.com/2009/01/bir-dilim-erken-kutlama31012009banadair.html
13 Oca 2010
Sıradan bir hayal...
İki gündür aklımda olan ve içimde dolu dolu yapma isteği hissettiğim bir şeydi bu.Düşündükçe mutlu oluyorum,düşündükçe huzur duyuyorum.''Dört mevsim yaşayabilecek kadar seviyorum kışı'' diyen bir insanın,qüneş ile kurduğu bir hayal sonucu mutlu olabilmesini